Tasavvuf; Aşkı Mecaz-i yani Beşeri Aşk
TASAVVUF; AŞKI MECAZİ VEYA NEFSANİ AŞK
Bilinmelidir
ki, yaratıkların bir birini sevmesi, asıl aşk değil nefsani olan “mecazi” aşktır. Çünkü sevgilisini
sadece kendi nefsi için sever ve bir araya geldimi aşk ateşi soğur. Bunun
yanında kavuşma olmadan birine âşık olan kimse, iffetini korur, yasak sınıra
girmeden sevgisini sürdürürse bu sevgi onu olgunlaştırır, sonunda gerçek aşka götürebilir.
“Kim âşık olur aşkını gizler
iffetini muhafaza eder sonra ölürse şehit olarak ölür.” (Hadis-i Şerif)
“Mecaz hakikate (Allah
aşkının) köprüdür.
Düyevide olsa aşktan yüz çevirme çünkü Hakk’a yükselmene hizmet edebilir. Elif
bayı iyice öğrenmeden Kur’an’ın sahifelerini nasıl anlaya bilirsin? Eğer
adımların aşk yollarının yabancısı ise, git aşkı öğren de gel! Gene de uyanık
ol! Suret geciktirmesin seni! Bütün hızınla köprüyü geçmeye çalış!” (Molla Cami
Hz.)
Aşkı mecazi katı donmuş gönüllerin yanması için ilahi bir ateştir. Ancak, bu ateş kavuşma olmamak şartıyladır. Çünkü kavuşma gönülde ki ateşi soğutur, bundan dolayı aşk ateşi bulunmayan kimse tarikata layık değildir.
“Bir aşığın, aşkı için canını verdiğine şaşılmaz!”
Bir âşık ayrılık ateşine dayanamayıp
kendini denize attı ve boğuldu. Sevgilisi onun ölüm haberini işitip onun
üzüntüsünden o da kendini denize attı, her ikisini de arayıp bularak denizden
çıkardılar, muhabbet sebebiyle birbirlerine sarılmış olduklarını gördüler.
(Halid-i Bağdadi Hz.)
Bir şeyi gönlün için istiyorsan onun adı aşktır."
Aşk kılıcını gör ki, iki kimseyi bir yaptı.”
Sevginin gayesi birleşmedir yani sevgilinin zatıyla sevenin zatının aynı
olmasıdır. Sevgi ortaya çıktığı zaman, tatlı teneffüs edişler ve derin derin iç
çekmeler olur. Öyle ki nefes alıp verme ve kalp atışları seven ile sevgilinin
bir olur. Sevgi sevenin sevdiğinde yok
olmasıdır, uykusunun kaçmasıdır, yemeden içmeden kesilmesidir. Sevgi, sevenle
sevilen arasındaki özel bir alakadır; seveni sevilene bağlayan bir nisbettir.
Sevgi, sevenin var oluşudur.
İnsan, sevgilisinden duyduğu sözün dışındaki
sözlere sağır olduğu, sevgilisinin başka gördüğü her türlü manzaraya karşı kör
olduğu, sevgilisinin konuşmasının ve sevgilisinin sevdiği konuşmaların
dışındaki konuşmalara ilgisiz kaldığı zaman, ancak “aşk” o insana hâkim olur. O zaman kalbinin üzerine bir mühür koyar
ve oraya sevgilisinin sevgisinden başka hiçbir şey sokmaz. Hayal hazinesinin
üzerine bir kilit vurur, bir süngü sürer, böylece hayalinde sevgilisini
suretinden başkasını hayal etmez, hayalini meşgul edecek bir başka görüntünün
öne çıkmasına ya da bir başka suretin oraya sokulmasına izin vermez.
Sevgilinin müşahade edilmesi arttıkça, sevgi de artar. Sevgilisini seyre dalmaya ve O’nu müşahade etmeye doyamaz. O’na duyduğu arzudan kendini kurtaramaz. Sevgiliyle birlikte olmasına rağmen, O’na her bakışında, vecdi ve şevki artar. Her durumda seven sevdiğinin etkisinde kalır. (Muhyiddin-i Arabi Hz.)
Aşkı mecazi insanı bu aşamaya getirirse, buna göre kıyas eyle ki, Allah aşkı ne sonuca getirir.
Her kimin gözü ve yüzü aşk zavallılığı toprağında eskimemişse Hadis-i Şerif’e muvafık olarak, Allah’u Teâla’ya secde eden kimsenin secdesinin şevkini ne bilir. Bazı ilahi tecelliler, gözü cezb eder, bazıları ise zülüf kemendi ile yakalar. Tecellilerde yanak ve benin görünmesinin tesirinin zevki ayrı ayrı muhabbetle anlaşılır.
Hâce Hafız Şirazi, Şeyh Fahreddin İraki, Şeyh Evhad Kirmani’nin (r.a) şiirlerinde güzel dilber, aşk bitablığı manasında kullanılmış olup, hakiki güzelin Cemali’nin cezbesidir. Çünkü dilberde zuhur eden güzellik, hakiki güzelin parıltısıdır. Evhad divanında şöyle demekte:
Bu cihan Cemal’in aynasının aynasıdır.
Güneş, ayı, arz ve semanın hepsi şeklin aynasıdır,
Kendi perdesinde âşık için bir süs vardır."
"Rahmani Aşk" burdan tıklayıp okuyabilirsiniz.