İSLAM TARİHİ ASIM KÖKSAL
İslâm tarihi
deyince, en geniş anlamı ile, Hz.Muhammed’le birlikte gelişen olaylar ve
İslâmiyet’in yayıldığı topraklarda, yani İslâm dünyasında vukû bulan hâdiseler
ile İslâm kültür ve medeniyeti anlaşılmaktadır. Bu bakımdan İslâm tarihi
deyiminde, sadece İslâmî tarih veya Müslümanların tarihi yer almamakta, hele
yukar ıda da belirtildiği gibi, yalnız Arap tarihi kastedilmemektedir. Çünkü
İslâm tarihi kavramı, dinî, millî ve lengüistik açılarından hem İslâmî tarih
veya Müslümanlar ın tarihinden, hem de Arap tarihinden daha geniştir. Muhtevâ
bakımından da İslâm tarihi, sadece İslâmî tarihi ve Müslümanların tarihini
değil, daha geniş anlamı ile İslâm dünyasını ilgilendiren tarihi olayların
bütününü içine alır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, İslâm terimi aynı zamanda
Müslümanların yapıp ettiklerini ve bu dine mensup olanların ortaya koyduklarını
ifade etmektedir. Bundan dolayı İslâm Tarihine Müslümanların tarihi de
denilebilir. Kaldı ki bu iki terimi bütünüyle birbirinden ayrı düşünmek mümkün
değildir. Çünkü yukarıda da belirtildiği üzere İslâm bu öğretinin adı, Müslüman
ise, bu öğretiyi kabul edip benimseyen ve hayatını buna göre yaşayan insandır.
Bu açıdan bakılınca, iyi insan, kötü insan olacağı gibi, iyi Yahudi, kötü
Yahudi; iyi hırıstiyan, kötü hırıstiyan veya iyi Müslüman, kötü Müslümanda
olacaktır. Ancak, bu durumda ele alınan tarihi olaylarda, sadece dinî mâhiyet
arz eden olaylar ve gelişmelere ağırlık verilmiş olunur. Bir başka ifade ile,
İslâmî olan ve dinî perspektiften bakılarak süzgeçten geçirilen oluşumlar ve
gelişmeler dikkate alınmış olunur. Bunun sonucunda da, Müslümanların tarihi
deyince doğrudan Müslüman olanlar dikkate alındığında; Müslümanların
yönetiminde olan ve Müslümanlarla bir arada yaşayan İslâm’ı kabul etmemiş
olanlar, bu durumda dışarıda bırakılmış olurlar. Bu taktirde Hz.Muhammed’in
içinde yaşadığı toplum başta olmak üzere, diğer Müslüman toplumların İslâm’dan
önce mensup oldukları hayatlarını ve ortaya koydukları yaşama biçimlerini yani
kültürlerini de görmezlikten gelmek gerekir. Bu arada, İslâm dünyasında, daha
İslâm’ın doğuşundan itibaren var olan gayr-i müslim unsurları dışarıda bırakmak
ve Müslüman olanların İslâm’dan önceki yaşayışlarını ve tarihlerini
görmezlikten gelmek İslâm tarihinin eksik kalmasına ve eksik anlatılmasına
sebep olur. Kaldı ki İslâm tarihinde, sadece Müslümanlara değil, Kur’ân’ın da
bahsettiği Yahudi, Hıristiyan ve Sâbii gibi diğer din mensuplarına ait tarihî
olaylar da yer alır. Onlarla ilişkiler anlatılır ve hukukî davâların çözümüne
dair örnekler verilir. İşte bütün bu hususlar göz önüne alındığında, sadece
Müslümanların tarihini dikkate alarak bir tarih ortaya koymak, her şeyden önce
kültür ve medeniyet tarihini eksik bırakarak ve yanlı olarak tarihî olayları yazmaya
sebep olur. Bu durumda İslâm tarihinde görülecek boşlukları doldurmak da mümkün
olamaz.
Kaynak:dergipark.org.tr/tr/download/article-file/260602