EHL-İ BEYTİ SEVMEK VE ASHABI KİRAMA TAZİM
EHL-İ BEYTİ SEVMEK VE ASHABI KİRAMA TAZİM
Ey Talib-i Hak! Hakk Teâla sana Ehl-i beyti ve ashabı kiramı sevdirsin.
Bilesin ki, "Ehli beyti sevmek, ashabı kirama tazim ve hürmet zaruridir. Doğru
yol budur. Ahirette sıratı müstakim, köprü suretinde zuhur edecektir. Dünyada
doğru yoldan ayrılmayanlar; ahirette sıratı dosdoğru geçecekler. Bütün evliyaya
tazim ve bütün meşayıha muhabbet lazımdır." (M. Canı Canan Hz.) Buğz imansız ölmeye
sebeptir!
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin: Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur’ân kıraati… Çünkü hamele-i Kur’ân (yâni Kur’ân hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde peygamberler ve asfiyâ (yâni safâya ermiş olan Allâh dostları) ile birlikte Arş’ın gölgesindedir.” (Münâvî, I, 226)
“Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur.” (Hâkim, Müstedrek, III, 151; Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638.)
“Rabbim bana, Ehl-i Beytim içinde kim Allah’ın birliğini ve benim peygamberliğimi kabul ederse ona azap etmeyeceğini vaadetti.” (Hâkim, Müstedrek, III, 150.)
Şu hâdiseden ibret alalım: Ashabın hafız ve ileri gelen âlimlerinden Zeyd b. Sâbit’e (r.a) binmesi için bir hayvan getirildi. Abdullah b. Abbas (r.a) hemen üzengisini tutup binmesine yardımcı olmaya çalıştı. Zeyd (r.a): “Ey Resûlullah’ın amcaoğlu, lütfen böyle yapma, üzengiyi bırak!” dedi. İbn Abbas (r.a): “Biz âlimlerimize ve büyüklerimize karşı böyle davranmakla emrolunduk” dedi. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit (r.a): “Elini bana verir misin?” dedi ve İbn Abbas elini uzatınca onu öptü ve biz de Hz. Peygamber’in Ehl-i Beytine karşı böyle davranmakla emr olunduk” dedi. (İbn u Abdilberr, Beyâni’1-tlm, I, 127; Kandehlevî, Hayâtu’s-Sahâbe, II, 440. Son kısmı hâriç bkz: ibnu Hacer, el-lsâbe, No:2888; (Beyrut, 1995); Hâkim, Müstedrek, III, 423.)
Müfessir İbn Kesir (r.a.) demiştir ki: “Ehl-i Beyte karşı hayır tavsiyede bulunan, onlara karşı iyiliği, hürmet ve ikramı emreden kimseyi yadırgamayız. Çünkü onlar tertemiz bir zürriyetten gelmektedirler. Onlar, övünme, nesep ve itibar yönünden yeryüzündeki en şerefli hanenin evlâtlarıdır. Özellikle Hz. REsûlullah’ın şerefli sünnetine tâbi olan ve ondan hiç ayrılmayan Ehl-i Beyt, bu hürmet ve hizmete en lâyık kimselerdir. Çünkü Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sahih bir hadiste: “Size iki tane hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Allah’ın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beytimdir. Kur’an ve Ehl-i Beytim, kıyamette havzın başında bana kavuşana kadar birbirinden ayrılmayacaktır” buyurmuştur. (İbn u Kesir, Tefsir, VII, 201. (Riyad, 1997))
Müfessirlerin imamı Fahruddin er-Râzî (rah.) demiştir ki: “Resû’lüm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum” âyet-i kerimesi (Şûrâ/23) Resûlullah’ın (s.a.v) Ehl-i Beytini ve ashabını sevmenin vacip olduğunu göstermektedir. Allah Resûl’ü (sallallahu aleyhi ve sellem) sahih hadislerinde: “Fatıma benden bir parçadır; onu üzen beni de üzer” (İbn u Kesir, Tefsir, VII, 201) buyurmuş, Hz. Ali’yi, Hasan ve Hüseyin’i sevdiğini belirtmiştir. Efendimizin sevdiği kimseleri sevmek, bütün ümmete vaciptir. Sonra, her namazın sonunda Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ne salât ve selâm okunması, bütün ümmete emredilmiştir. Bu büyük bir makamdır; onlardan başka hiç kimseye nasip olmamıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ni sevmek vaciptir.
Yukarıdaki âyetin içine Efendimize iman ve itaat eden bütün Sahâbe-i Kiram da girmektedir. Onlar da Efendimizin yakınlarıdır. Kısaca, Ehl-i Beyt’i ve Ashâb-ı Kiram’ı sevmek vaciptir. Bir hadiste: “Eh-i Beytim Nûh’un gemisine benzemektedir. Ona binen kurtulur; binmeyen suda boğulur.” buyrulmuştur. Bir diğer hadiste ise: “Ashabım yıldızlar gibidir; hangisine tâbi olursanız doğru yolu bulursunuz” buyrulmuştur. Şu anda bizler, ilâhî teklif denizinde bulunuyoruz. Bu arada şüphe ve şehvet dalgalan da devamlı bize çarpıp durmaktadır. Denizde giden bir kimsenin iki şeye ihtiyacı vardır. Birisi, kusuru bulunmayan ve içine su geçilmeyecek şekilde sağlam bir gemi.
Diğeri de, yön tayin edecek açık parlak yıldızlar. Bir kimse sağlam bir gemiye biner ve parlak yıldızlarla yönünü belirlerse, hedefine selâmet içinde ulaşır. Bunun gibi, biz ehl-i sünnet cemaati de Hz Peygamberin Ehl-i Beyt’inin muhabbet gemisine bindik ve gözlerimizi hidayet semasının yıldızlan olan Ashâb-ı Kirama diktik; böylece yol alıyoruz. Bu durumda Allah Teâlâ’dan ümidimiz bizleri dünya ve ahirette selâmete ulaştırmasıdır. (Râzî, Tefsir-i Kebir, XXVII, 143.)
“Allah ve melekleri devamlı Peygamber’e salât ediyor; ey müminler siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (Ahzab/56.)Âyeti nazil olunca, Ashab’tan bazıları, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimize gelerek: “Yâ Rasûlallah! Size nasıl selâm vereceğimizi biliyoruz, fakat size, Ehl-i Beytinize nasıl salât okuyalım?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: Şöyle deyin:
“Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âline (ailesine ve zürriyetine) salât et. Peygamberin İbrahim’e ve âline salât ettiğin gibi. Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âline (ailesine ve zürriyetine) bereket ihsan et, onları mübarek kıl. Peygamberin İbrahim’e ve âline bereket verdiğin gibi.” (Buhârî, Ehâdisü’l-Enbiyâ, 10; Müslim, Salat, 65-69.). Bu ayet ve hadislerden anlaşılacağı gibi namazın son oturuşunda Efendimize salât okumayı namazın farzlarından saymıştır. Getirilecek salâtın en kısasının, tercih edilen görüşe göre “Allahümme salli âlâ Muhahemmedin ve âlihi” olduğu belirtilmiştir. (Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I, 270 (Beyrut, 1997. Tahriçli Baskı); Zuhaylî, el-Fıkhu’l-Islâmî ve Edilletühû, I, 670.)Yukarıda geçen sözle bu kastedilmiştir.
Meşhur şair Ferazdak, Ehl-i Beyt’ten Zeynelâbidin’i tanıtırken bir beytinde şöyle söyler: “O öyle bir ailedendir ki, onları sevmek din, onlara buğzetmek küfürdür. Onlara yakınlık kurtuluş ve emniyettir.” (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, III, 139; ibnu Hacer el-Heytemî, es-Savâiku’l-Muhrika, II, 574)
Seyyid-i kevneyn-i âlem Ya Muhammed Mustafa,
“Küntü Kenz” Senden açıldı mevcud-u âlem,
İy beyanın ilmi şimdi (eyledi) hoş reh-nüma.”
Allahu Teâlâ, Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Ehl-i
beytini bizzat Kur’an’da zikretmiş ve onlara şu şekilde iltifatta bulunmuştur: ''Ey
Peygamber hanımları! Namazı kılın, zekâtı verin; Allah’a ve Rasûlü’ne itaat
edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz
yapmak istiyor.” (Ahzab/33)
Ümmü Seleme validemiz (r.a) demiştir ki: “Bu âyet-i kerime benim evimde indi. Hz Rasûlullah (s.a.v) Fâtıma,Ali,Hasan ve Hüseyin’i çağırdı. Onları geniş bir elbisenin altına topladı, kendisi de içine girdi ve: “İşte bunlar benim ehl-i beytimdir” buyurdu. Sonra inen ayet-i kerimeyi okudu ve: “Allahım! Onlardan kötülükleri gider. Onları tertemiz et!” diye duâ etti. Ben: “Yâ Rasûlellah, ben Ehl-i Beytten değil miyim? dedim.” Hz. Rasûlullah (s.a.v), “Sen benim ehlimsin. Sen zaten hayır içindesin” buyurdu.