Agâhlık Halinin Muhafazası
Agâhlık Halinin Muhafazası; Allah seni irşad etsin! Bilesin ki, gaflet en büyük düşmandır. İmam Şibli bir an gaflet geldiğinde kendisini odunla dövermiş. Böyle bir oto kontrol geliştirmiş. İnsan gafletin sebebini araştırmalı önlemler almalı, nefsini kınamalı ve gerekirse cezalandırmalıdır. Aynı zamanda agâhlık halini muhafaza etmek gayretinde, (Gaflette olmamak için) alınan ve verilen her nefese vakıf olma vasfının bulunması gerekir ki “Huzur –ı maallah” Allah ile hazır olmak nisbetin de her hangi bir noksanlık baş göstermesin. Böylece kalpte, her hangi bir zorlanma olmaksızın daima “Huzur-ı maallah” nisbetinin bulunacağı ve zorla da olsa bu halin kalpten uzaklaştırılamayacağı bir mertebeye varılır. “Allah lafzı Hakk Teâla’nın ulûhiyetine delalet edici olduğu gibi “Hu” lafzı da O Zat’ının batını hüviyetine delalet edeceğine hükmetmişlerdir. “Hu” Gayb-ı Mutlak’a delalet eder. Gaybi Mutlak ise La Taayyün itibarı ile Hak Teâla’nın Öz Zatı’dır.” (Ş.şerif) öyle ise gerektir ki, akıllı talip bu şerefli harfi telaffuz vaktinde, Hakk Sübhanehu ve Teâla’nın hakikatı o kişinin melhuzi ola ve nefesin huruç ve duhulünde şöyle vukuf üzere ola ki “Huzur-ı maallah” keyfiyetinde, gevşeklik arız olmaya. Nakşibendiye indinde bu hale “Her an uyanık olmak, gafil olmamak” denir.
Âşık olmayan gönüller ta ebed mahcurdur.”
İnkisar/tevazu ve acziyyetle Cenab-ı Hakk’a sığınmak ve ancak O’na muhtaç olduğunun farkında olarak fakrını (yokluğunu) O’na sunmak, bu nisbetin devamlılığını en kuvvetli sebebidir. Kişi, Hak’tan daima bu nisbetinin devam etmesini niyaz etmelidir.
İnsanların, Hak Teâlâ’dan uzak düşmelerinin sebebi, kendilerini uzak tutmaları ve kendi istekleriyle üzerlerine fazla dünya yükü almalarıdır. (Yani nefsânî ihtiraslarının zebûnu olmalarıdır.) Yoksa feyz-i ilâhîde kusur yoktur. “Mâsivâya, yani kulu Allah’tan uzaklaştıran dünyevî şeylere gönül bağlamak, bu yolda gidenler için en büyük gaflet perdesidir.” (Şah-ı Nakşıbendi Hz.)
“Gözü şaşmadı, haddi de aşmadı.” (Necm
17) ayeti, bu iştiyakın husulüne işaret eder. Rasullah (sallallahu aleyhi ve sellem) daima
tefekkür ve hüzün halinde idi. Zira O’nun basiret nazarı “gayr”a iltifat edecek
bir “göz kaymasına” müptela olmayıp O’nun Cemal-i İlahi’nin nihayetsizliğine
olan yakini, kemal derecede idi. “Kim
bir kapıyı sürekli olarak çalarsa o kapı ona açılır.” (U. Ahrar Hz.)
İhsanın hakikati. O
Hazret’in şuhuduna vasıl olmayı beklemeye devam etmek vesilesiyle olur. Bu yüce
maksad, basarla basiretin ahadiyet-i cemi üzerine terettüb etmiştir. Himmet
erbabına gereken şey, her nefeste her şeyiyle kendini, maksudu olanın
haricindekileri unutmakla vazifelendirmektir. Böylece Hak Sübhanehu “Muhakkak
ki biz, güzel ameller yapanın ecrini zayi etmeyiz.” (Kehf 30) ayeti ve “Bana
yürüyene gelene Ben koşarak giderim.” Hadis-i Kudsi mucibince, cezbenin
tesiriyle onlara hakikatlereini Kendi’nden gayra vukuf ve şuur sahibi olmaktan
kurtarmayı lütfeder. Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın hususiyetlerinden
olan bu devlete, O’na tabi olmaları dolayısıyla O’nun ümmeti içinde tam bir
nasip vardır. Allah bu nasibe vasıl eylesin. “Büyük kurtuluş budur.” (Buruc 11)
Öyle bir yer ki, göklere denk gördüm.”
Alauddin-i Attar
Hazretlerine sordular: “Mevla Teâla ile nisbetin (hatırlaman) nasıldır? Cevap
verdi: “Rabbim ile beraberliğim akan bir ırmak gibi devamlıdır. Irmağa bir çöp
düştüğünde nasıl akışını durduramıyorsa, işte benim Mevla ile beraberliğim de
böyle devamlıdır. Ara sıra benim de kalbime bir şeyler düşse de o ki Mevla ile
huzurumu bozmuyor düşmemiş gibidir.
“Huzur da
bulunan edebsiz kişi, huzurda bulunmayan kişiden daha hoştur. Halka da eğridir,
ama nihayet kapıda değil mi?” (Mevlana Hz.)
Cenab-ı
Hak’tan gafil olmayarak işlenen bir ibadet, gafil olarak yapılan bin ibadetten
daha hayırlıdır. “Daima Hakk’ın
huzurunda olma bilincin erişmekle meleklerin nitelikleriyle vasıflanılır.
Vahdet-i Hak budur, vuslat bu sırdır!” (İmam Efendi Hz.) İtikadın
düzeltilmesi ve dini emirlerin yerine getirilmesinden yasak edilen ve mekruh
olan şeylerden sakınıldıktan sonra bu yola girenlerin kazancı Cenabı Hakk’ın
huzurunda daima bulunmak her an O’nu bilip O’nunla olmak O’ndan bir an bile
gaflette bulunmamaktır. (Şah-ı Nakşibendi Hz.)
Amellerin nuru cemiyyete, nisbetin safasına, huzur ve agâhlığa sebebdir.
(Mazhar-ı Can-ı Canan Hz.)
ve her işte O’nun huzurundan geri kalmamalı, hatta oturup kalkarken dinler ve
konuşurken, yemek yer ve uyurken bile huzura devam etmeli eğer işleri ile uğraşırken
bir gevşeme gelirse o zaman gaflete düşmemek için içinden zikre devam etmeli ki
gaflet gitsin!
O’nda yok ol, kemal budur bilyeter.”
Allah’ın, kalbini genişlettiği kimse, âlemde üstün olur. Zira bu ihsana
mazhar olan, daim huzur-u İlahi’de olmak şartıyla Hakk’ın edebiyle edeplenmiş
olur. (Muhyiddin-i Arabi Hz.)
“Hakikati, ancak Allah söyler, doğru yolu ancak “O” gösterir.”