Yasin Suresi Arapça Oku
Yasin Suresi Arapça yazılı olarak aşağıdadır. Rahat okunabilmesi açısından bilgisayar yazısı seçilmiştir. Allah, okuduğunuz ve okuyacağınız tüm Yasinleri ve diğer ibadetlerinizi kabul etsin. Okumak için resme tıklayın.
KUR’AN OKUMA VE DİNLEME
Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okuyacak kimsenin abdestli olması gerekir. Çünkü abdestsiz olarak mushafa dokunulamaz. Yüce Allah bu konuda:
“Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’an’dır. O’na ancak temizlenenler dokunabilir.” Vakıa sûresi, 77-79. ayette buyurmaktadır.
Kur’an okumaya “eûzu besmele” çekerek başlanır. Bir ayette:
“Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” Nahl sûresi, 98. ayette buyrulmuştur.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
“Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21; Ebû Dâvud, Salât 349)
Kur’an okurken, edeple ve Allah’ın huzurunda olduğumuzun şuuru içinde olmalı, Yüce yaratanın sözlerini okuduğumuz hatırdan çıkarılmamalıdır. Kur’an huşu içerisinde okunmalıdır. Okunan kısımların manasını anlamaya çalışmalı manalar üzerinde tefekkür edilmelidir. Kur’an, edep, hürmet ve tazim içinde dinlenmelidir. Kur’an temiz bir yerde muhafaza edilmeli, eskimiş ve hırpalanmış mushaflar ortada bırakılmamalı, okunmayacak hale gelmiş olanlar uygun bir yerde toprağa gömülmelidir.
Kur’an öyle mübarek, öyle yüce bir kitaptır ki O’nun sadece sedasını dinlemek ve hakikat bilgisini gözden geçirmek kâfi değildir. Onun ebediyet, yani ahiret hayatını kurtarma yollarını gösteren mübarek emirlerine bir gönül vecdi ile itaat etmek icap eder. Çünkü Kur’an, hayat yolculuğunun meçhullerini malum kılan, sorularını çözüme kavuşturan, karanlıklarını aydınlatan; akıl ve kalp için her bakımdan tatminkar delilleri ihtiva eden yegane ilahi kitaptır.
Kur’an-ı Kerim’i nasıl aziz tutmak, rahle ve kürsülerin üzerine koymak lazımsa, Kur’an’ı kalbinde taşıyan, yani canlı bir Kur’an olan hafızları da o şekilde aziz tutmak ve başköşeye oturtmak lazımdır. Zira Uhud’da Ensâr:
“–Yâ Rasûlallâh! Şehidlerimiz pek çok. Ne yapalım, bize ne buyurursunuz?” diye sorduklarında, Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
“–Derin ve geniş kabirler kazınız, her kabre ikişer, üçer şehitleri koyunuz!” buyurdu. Sahabiler,
“–Önce hangilerini koyalım?” diye sordular. Efendimiz,
“–En çok Kur’ân bileni önce koyunuz!” buyurdu. (Nesâî, Cenâiz, 86, 87, 90, 91)
Hz. Ömer de bizlere Kur’an’la alakalı olarak şunu tavsiye etmiştir:
“Gücünüz yeterse Kur’an’ın sizlere şefaatçi olmasını; hasmınız olmamasını temin etmeye çalışınız. Zira Kur’an’ın şefaat ettiği kimse cennete; şikayetçi olduğu şahıs da cehenneme gider. Biliniz ki bu Kur’an, hidayet menbaı ve ilimlerin en parlağıdır. O, Rahman’dan gelen ve kendisiyle kör gözlerin, sağır kulakların ve kilitli kalplerin açıldığı en son kitaptır...” (Ali el-Muttaki, II, 285-286/4019)
TEFSİR DİNLE: Kuran-ı Kerim Türkçe Meali | Elmalılı Hamdi Yazır
Yâsîn Suresi Hakkında
Adı iki harften oluşan ilk âyetinden alınmıştır. Hz. Peygamber tarafından bu isimle anılmıştır ve Buhârî ve Tirmizî'nin hadis kitaplarında da bu isim kullanılmıştır. Sûre, Kur'an'ın kalbi olarak nitelendirilen bir hadise dayanarak "kalbü'l-Kur'ân" olarak da adlandırılmıştır ancak bu yaygınlık kazanamamıştır. Sûrenin Mekke döneminin ortalarında nâzil olduğu kabul edilmektedir. İnsanların yaptıkları işlerin ve bıraktıkları izlerin kayda geçirildiğini bildiren 12. âyetin yorumu meyanında rivayet edilen bir hadis dolayısıyla bu âyetin Medine'de indiği söylenmiştir ancak bu kanaat benimsenmemiştir. Sûre seksen üç âyetten oluşmaktadır ve fâsılası "م، ن" harfleridir.
Yâsîn sûresinde İslâm akaidinin üç temel konusu (tevhid, nübüvvet ve âhiret) tabiatın mükemmel kuruluşundan ve işleyişinden delillerle anlatılır. Bu arada geçmiş kavimlerden ibret alınacak örnekler verilir. Sûre dört bölümden oluşur ve birinci bölümünde ana konu Hz. Peygamber'in nübüvveti ve Kur'an'ın vahiy ürünü olduğunun ispatıdır. Sûrenin ilk âyetinde "yâsîn" adı geçer ve bu muhtemelen Hz. Muhammed'e bir hitaptır. Daha sonra Kur'an'a yemin edilerek Muhammed'in Allah'ın peygamberleri arasında bulunduğu ve Kur'an'ın da gafletten kurtulamayan insanları uyarmak amacıyla indirildiği ifade edilir. Ancak inanmayanların uyarılara rağmen iman etmeyecekleri belirtilir ve insanların yaptıklarının bir kaydedildiği bildirilir (âyet 1-12). Sûrenin ikinci bölümü, Hak dinin tebliğcilerine gönderildikleri bir yerleşim yerinin halkının hikâyesini anlatır. Bu yerleşim yerine önce iki tebliğci gönderilmiş, daha sonra onları desteklemek için bir üçüncüsü gönderilmiştir. Ancak halk elçilere yalancı demiş ve onların uğursuzluk getirdiğini ileri sürmüştür. Elçiler tebliğden vazgeçmezlerse işkenceyle öldürüleceklerini söylemişlerdir. Bu sırada şehrin uzak bir yerinden gelen bir kişi halkı iman etmeye teşvik ederken kendisi de iman etmiştir. Ancak inkârcılar tarafından öldürülmüştür ve sonunda o yerleşim yerinin halkı korkunç bir sesle helâk edilmiştir (âyet 13-32). Müfessirler, bu kıssada anlatılan şehrin Antakya, elçilerin havâriler, halkın Romalılar ve uzaktan gelen kişinin de Habîb en-Neccâr olabileceğini kaydetmişlerdir. Ancak bu açıklamalar Hıristiyanlığın yayılışı ve Antakya'nın tarihi açısından doğru görülmemiştir. Kur'an'daki diğer kıssalar gibi bu kıssada da mekân ve insanların kimliği bilinmemektedir. Bu kıssanın amacı tarihî bilgi vermek değil, kıssadan ders çıkarmayı sağlamaktır.
Sûrenin üçüncü bölümünde, insanların yaşadığı yeryüzünün besleyici özelliklerine, gece ve gündüz, güneş ve ay arasındaki düzen ve âhenk, yeryüzündeki bitkiler ve canlılar, insanlar ve bunların bilmediği diğer canlıların tozlaşma ve döllenme süreçlerine, gemilerin denizde batmamasına değinilerek Allah'ın birliği ve yüceliğine dikkat çekilir. Ancak bütün bu deliller ve işaretler rağmen inkârcıların dinî gerçekleri reddettiği ifade edilir (âyet 33-47). Yâsîn sûresinin dördüncü bölümü âhiretin varlığı ve âhiret âleminin tasvirine yöneliktir. Kıyametin ansızın kopacağı bildirildikten sonra vukuu hakkında kısaca bilgi verilir. Daha sonra cennetin tasviri yapılır ve cehennemliklerin durumu anlatılır. Ayrıca inkârcıların iddia ettiği gibi Kur'an'ın bir şair sözü olmadığı, vahiy ürünü olduğu zikredilir. Dünya hayatında insana verilen nimetlerden bazıları sayılır, ancak inkârcıların bunlara rağmen hiçbir fayda sağlamayan putlara tapındıkları belirtilir. Sûrenin son âyetlerinde insanın spermden meydana geldiği hatırlatılarak "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diye soran inkârcıya "İlk defa yaratmış olan diriltecek" şeklinde cevap verilir. Bu cevap, "Sizin için yeşil ağaçtan ateş çıkaran Allah ölüleri yeniden yaratmaya kâdir değil mi?" ifadesiyle desteklenir. Sûre, İslâm'ın tevhid ve âhiret inancına bir kez daha vurgu yaparak sona erer (âyet 48-83).
Yâsîn sûresi, Hz. Peygamber'e İncil yerine verildiğine dair hadisin sahih olduğu kabul edilmiştir. Bu sûre hakkında birçok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan biri "Yâsîn sûresini geceleri okuyan kimsenin günahları bağışlanır" şeklindedir ve sahih sayılmıştır. Yâsîn sûresinin ölüler için veya ölmek üzere olanların yanında okunmasını tavsiye eden diğer rivayetler ise zayıf sayılmıştır. Bazı tefsir kitaplarında isnadsız fazilet rivayetleri de bulunmaktadır.
Yâsîn sûresinin tefsiri konusunda yapılan çalışmalardan bazıları aşağıdaki gibidir:
Hamâmîzâde Ali Efendi, Yâsîn Tefsiri (İstanbul 1262, 1265, 1273, 1286, 1294, 1316, 1320)
Ebûishakzâde Esad Efendi, Ħulâśatü’t-tebyîn fî tefsîri sûre-i Yâsîn (İstanbul)
Hızır Bey Çelebi, Tefsîr-i Yâsîn-i Şerîf (İstanbul 1997, Isparta 2007)
Davut Aydüz, Kur’ân-ı Kerîm’in kalbi Yâsîn Sûresi Tefsiri (İstanbul 2004)
Bu eserlerden başka, Yâsîn sûresinin tefsiri konusunda çok sayıda başka eser de bulunmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi’nde yapılan araştırmada, Yâsîn tefsiri, havâs ve tercüme kayıtlarının sayısının 100 civarında olduğu tespit edilmiştir. Bu kayıtların yirmisi Hamâmîzâde Ali Efendi’nin Yâsîn tefsirine aittir, diğerleri ise Ebûishakzâde Esad Efendi’nin Ħulâśatü’t-tebyîn fî tefsîri sûre-i Yâsîn adlı eserine aittir. (Kaynak:yasin.suresi.gen.tr/p/yasinsuresiarapcaoku.html)
Diğer İslami Kitaplara Göz At!