"Bu Kapı Yokluk Kapısıdır, Varlık Elbisesi İle Girilmez. Varmısın Ki, Yok Olmaktan Korkuyorsun. Yokluğu Görünce Yüz Çevirme Allah Aşkı Yokluk İe Bulunur!" (El-Aziz İrfan Ocağı)

Evliyanın Önemi

Evliyanın Önemi

EVLİYANIN ÖNEMİ

Bir gün, Hak dostlarından İbrahim bin Edhem’in yolu İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri’ne uğramıştı. Ebû Hanîfe’nin etrafındaki talebeler, İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne küçümseyen, garipseyen gözlerle baktılar. İmâm-ı Âzam Hazretleri onların bu hâlini sezdi ve İbrahim bin Edhem’e büyük bir hürmetle:  “–Buyurun Efendimiz, meclisimize şeref veriniz!” diye seslendi. İbrahim bin Edhem, mahcup bir edâ ile selâm verip oradan ayrıldı. Talebeler, dünya çapında zirve bir hukukçu olan Ebû Hanîfe’nin, bir dervişe gösterdiği ihtiram ve iltifata şaşırdılar. İbrahim bin Edhem Hazretleri oradan ayrıldıktan sonra talebeler İmâm-ı Âzam’a: “–Bu zât, sizlerle kıyas edildiğinde efendilik ve büyüklük sıfatına ne bakımdan lâyıktır? Sizin gibi bir zât ona nasıl «Efendimiz» der?” diye sordular.    İlmini irfân ile mezcetmiş olan o büyük İmâm, kendisinin yüksek tevâzuunu da ifâde eden şu muhteşem cevâbı verdi:  “–O, dâimî bir sûrette Allah Teâlâ ile meşgul, biz ise işin kıyl u kāliyle...” (Hücvîrî, Keşfüʼl-Mahcûb, s. 126)

“Sen mademki şeyh ile berabersin, fenalıktan uzaksın. Gece ve gündüz gemide, o selamet gemisi içinde bulunduğun halde seyreder, merhaleler geçersin. Sen can bağışlayıcı bir canın koruması altındasın. Gemi içinde uyur, yol alırsın. Kendi zamanının, günlerinin peygamberinden kopup ayrılma. Kendi hünerine, kendi keyf ve emeline az güven, asıl o zamanın peygamberine güven.” (Mesnev-i Şerif -Mevlana Hz.)

“Gerçi pir, insan suretinde görünür. Fakat bilmiş ol ki pir, baştanbaşa Hak sıfatı olur.” (Mevlana Hz.)

“Kim Allah ile oturmak istiyorsa, velilerin huzurunda otursun.” Mesnev-i Şerif (Mevlana Hz.)

Allah dostlarının her birinin de kendine göre bir meşrebi (tavrı) vardır.  “Ey Allah dostlarını Hak’tan ayrı sanan kimse, ne olur gönlünde Hak dostlarına karşı iyi duygular beslesen.” (Mevlana Hz.)

 “Bizim yolumuzda olan sâlikin, hangi makamda olduğunu bilmemesi lâzımdır ki bu bilgisi ona perde olmasın, tevâzû ve hiçliğini devam ettirebilsin! Zira «Makâmından râzı olan kişi, kendi ilerleyişinin önüne perde çekmiş olur.»” (Şâh-ı Nakşibend Hz.)

“Biz, yüce devlete vuslat yolunda bir vâsıtayız. Bizden kopup Hakîkî Maksûd’a erişmek gerekir.” (Şâh-ı Nakşibend Hz.)

Yani tâlip, fenâ mertebesine erişip Hak Teâlâ’nın bekāsına ârif olduktan sonra her şeyden sıyrılmalıdır. Bu makam, kâmil ve mükemmiller makâmıdır… Bu makâma vâsıl olan tâlip, faraza ebedî bir ömre nâil olsa bile, yine de mürşidinin kendi üzerindeki terbiye nîmetinin şükrünü edâ etmeye muvaffak olamaz.

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri mânevî hâlleri gizlemeye dâir, şu mânâya gelen beyti sohbetlerinde sıkça okurlardı: “İçten (Hakk’a) âşinâ ol, dıştan ise habersiz gibi (davran)! Böyle güzel bir usûl, cihanda az bulunur.”

Cömert birinin evinde bulunan, onun ikramlarına nâil olur. Allah dostlarına hizmet ederek onların gönüllerine girenin de hâli böyledir!

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, muazzam bir gönül terbiyesinde rikkat buldu. Senelerce, sokaktaki yaralı hayvancağızlara ve bakıma muhtaç hastalara hizmet etti. Sokakları süpürdü. Tevâzuun zirvesindeki hâlini şöyle terennüm ederdi: Âlem buğday, ben saman; Âlem yahşi, ben yaman…”

Yine bu yolun esası, farz ve sünnetleri güzelce edâ etmektir. Yeme, içme, giyme ve oturmada, işlerde ve âdetlerde îtidâl hâlinde olmaktır. Kalbi, kötü düşüncelerden ve vesveseden korumaktır. Kendisine rehber olan üstâdın sohbetini büyük bir nîmet bilmektir. Üstâdının huzûrunda da, gıyâbında da edebe riâyet etmektir. Bir mevzuda gönül ehli ve aziz insanlara danışıp istişâre etmenin faydalarından biri de şudur ki, eğer işin sonunda kararın doğru çıktığı anlaşılırsa enâniyete kapılmaktan kurtulursun. Şayet kararın doğru olmadığı anlaşılırsa, kusur ve noksanlığını anlar, yine enâniyete düşmezsin.

Evliyanın Önemi

ÇIKMIŞ KİTAPLARIM;


  Allah Aşkı Kutbül Aşk Kitabı

RESİME TIKLAYIP ULAŞABİLİRSİNİZ

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski