"Bu Kapı Yokluk Kapısıdır, Varlık Elbisesi İle Girilmez. Varmısın Ki, Yok Olmaktan Korkuyorsun. Yokluğu Görünce Yüz Çevirme Allah Aşkı Yokluk İe Bulunur!" (El-Aziz İrfan Ocağı)

Allah'ı Bilme Marifet İlmi Nedir?

Allah'ı Bilme Marifet İlmi Nedir?

Allah'ı Bilme Marifet İlmi Nedir?; Ey Talib-i Hak! Hakk Teâla seni zahiri ve batini ilimlerle süslesin. Bilesin ki, Asr-ı Saadetten ve Hulefai Raşidinden sonra ilim üçe ayrılmıştır. Bunlar siyaset ilmi, şeriat ilmi, kalp ilmi. Kalp yani tasavvuf ilmini herkesin bilmesi ve ilgilenmesi gerekir. Çünkü tasavvuf ve tarikat bazı insanları evliya yaparken, bazılarını da en azından eşkıya olmaktan kurtarır. Bununla ilgilene de derviş veya mürid denir. Hallâc-ı Mansûr Hazretleri müridi, “Allah’a vâsıl olmayı isteyen ve O’na vâsıl olmadıkça hiçbir şeye meyletmeyen kişi” olarak tanımlamıştır. Kendimizi idare edecek kadar ilmihal bilmemiz yeterlidir. “Dünya insan için, insan da Allah için yaratılmıştır. İbadet edecek kadar şeriat öğrenmek kâfidir.” (Niyazi Mısri Hz.)

“Bir arpa ekmeği, bir yün hırka, bir acı su,                                                    
Bir Mushaf ve Hadis-i Peygamberi doğrusu.                                                                   
İki üç cüz yetişir faideli ilimlerden,                                                                
Birde karanlık kulübe ki, aydınlanmak için.”

Neye ibret nazarı ile baksan, onu yaratılmış bulunduğu maksada seferber bulursun! Nasıl ki parçalar bütüne kavuşmak ister, nehirler denize ulaşmak isterse her şey de böyle küllüne (bütününe) kavuşmak, onda fani olmak ister. Gözün lezzeti, güzel şeylere bakmada, kulağın lezzeti makamları, güzel sesleri duymada, kalbin lezzeti yaratıldığı şey nail olmada işleri bilmededir. Kalbin gıdası bilgidir. Gıda sevilir ve istenir. Bil ki insanlığın saadeti Allah’u Teâla’yı bilmededir. Şeriat ilimleri bilmek diğer ilimleri öğrenmekten daha lezzetlidir. Tarikat ilmi de şeriat ilminden daha tatlıdır. Ama hakikat ilmini bilmek hepsinden lezzetlidir. Çünkü hakikat ilmi fiilleri tevhidi, sıfatlar tevhidi ve zat tevhidine vakıf olarak Allah’ın sırlarına ermektir. Allah’ı bilmek ise elbette lezzetlerin ve rahatların sonudur.” (Niyazi Mısri Hz.)   

 Zahir ehlinden hiç birinin tevhid hakikatine ulaşması ve onu öğrenmesine imkân yoktur. Mesela Baklavayı bilmek ayrıdır, baklavayı görmek ayrıdır, baklavayı tatmak ayrıdır. Marifet kalben tatmak ve zevk etmektir. Mesnevi Şerif’te Mevlana Hazretleri: “Deniz kenarına kadar karada ayakların izi görünür. Fakat denizin içinde ayağın izi yoktur.” Buyurmuştur. Yani zahiri ilim lazımdır o deryaya varmak için ondan sonrası tevhid, marifet, huzur ilmidir. Deryaya ulaşınca; “Gönlü bilgilerden yıkayayım, kendimi kendimden habersiz hale getireyim; zira yüce dilberin yanına ilim sahibi olarak gitmek doğru olmaz.” (Mevlana Hz.) "İyi bil ki ben, evet yalnız ben senin Rabbinim; artık pabuçlarını çıkar, çünkü şu anda kutsal vadide, Tuvâ’dasın.” (Taha Süresi 12) muhakkikler papuçtan maksat insanın kendi bildiği ilimler buyurmuşlardır. “Aşk harabatının ilmi eğer sana yoldaş ve sohbet arkadaşı olsa idi iki el ile sarıldığın bu ilim ve hüner, senin önünde arzu ve hevesten ibaret kalırdı. Bilinmezlik âleminde uçan Hz. Cebrail, eğer feyz gölgesini senin üzerine düşürse idi, cihanın Simurg’u Ankası senin nazarında sinek gibi olurdu. Eğer mutluluk sabahı sana baht gösterse idi, böyle eteğin ve sakalın (nefsin) eline geçer miydi? Eğer hakikat Şahının saltanat yıldızı sana görünse idi, bu sultanların davulu senin nazarında çıngırak gibi kalırdı.” (Mevlana Hz.) 

“Bir mümin üç gün ard arda ilim öğrenmeyi, kitap okumayı keserse fark etmese de manevi halleri alt üst olur.” (İmam Gazali Hz.) 

Ey Kardeşim! “Âlemin yaratılmasından maksat insanoğludur, insanoğlunun vücudundan murad ise Hakk Celle Ve Ala’nın marifet ve muhabbetidir. Ebedi devlet O’na mahsus ve ebedi saadet de O’na bağlıdır. Marifet ve muhabbeti elde etmenin en önemli yolu ise hayat nakdi ve vakit sermayesidir. Akıllı olan talip kalbini masivadan hatta varlık bağlarından temizleyerek ibadet ve taatle meşgul olarak o sermayeyi güzelce kullanırsa sabıka-i inayet/evvelden mukadder olan inayet onun karşısına çıkar, hidayet yolları o talibe açılır. Kalbi marifet nurlarının hayranı, ruhu da muhabbet sırlarının mahzeni olur.” (Molla Cami Hz.) “Allah’ü Teâla’nın önceki Cennet’i vardır. Ona giren sonraki Cenneti arzulamaz. O nedir? Ya Resulullah (s.a.v.) dediler. Cevaben: Marifetullah’dır, buyurdu.” (Hadis-i Şerif) “Marifetullah ile ruhunu ıslah eden salikte aşk-ı ilahi hâsıl olur.” (Aziz Mahmud Hüdayi Hz.)

“Hem fakîh ol hem de sûfî,                                                                                               
Sakın olma sadece biri!                                                                                            
Şüphesiz ben Allah hakkı için öğütlerim seni.                                                                   
Sade fakih, katı kalpli takvâdan nasiplenmemiş kişi,                                                   
Sade sufi, zır câhil, nasıl ıslah olur böyle biri.”  
(İmam Şâfiî Hz.)

 Bilmelidir ki, “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım” (ez-Zâriyât 51/56) meâlindeki âyette geçen “ibadet etsinler” ifadesini âlimler “beni tanısınlar, bilsinler” şeklinde yorumlamışlardır. Çünkü ibadet, ibadet edilenin bilinmesine (mârifet) bağlıdır. Bilinmeyene ibadet edilmez, dolayısıyla mârifetsiz ibadetin bir anlamı yoktur. Ruveym b. Ahmed ilk farzın mârifet tahsil etmek olduğunu, mârifet sahibinin (ârif) mevlâsının tecellilerini temaşa ettiğini söylemiştir (Kuşeyrî, s. 604) Cüneyd-i Bağdâdî sadece Kur’an ve Sünnet çerçevesindeki mârifetin geçerli olduğunu vurgulamıştır (Kuşeyrî, s. 86, 107, 129, 608). Özellikle ehl-i sünnet itikadına uymayan yollardan uzak durmalıdır.  

“Sen O’nu O’nunla tanı, kendinle değil,                                                
Yol, O’ndan O’na gider, akıldan değil.                                 
Velilerine lütfettin de tanıdılar Seni,                                    
Düşmanlarına lütfetseydin, inkâr ederler miydi hiç Seni.” 
(Muhammed Parsa Hz.)

Âlem ve nefis hakkındaki mârifet ise Allah’ı tanımanın aracı olması bakımından değerlidir. Bu sebeple mârifetullah “Allah’ın zâtı, sıfatları, fiilleri ve isimleri hakkındaki bilgi” şeklinde tanımlanmıştır. Fakat Allah’ı bu şekilde tanımak da insanın kendini tanımasına (ma‘rifetü’n-nefs) bağlıdır. Nefsini bilen kimsenin rabbini bileceğini belirten hadis de (Süyûtî, el-âvî, II, 451-455; ed-Dürerü’l-müntes̱ire, s. 185) bunu anlatmaktadır. 

“Şerî‘at-Tarîkat yoldur varana Hakîkat-Ma‘rifet andan içerü”

“Evvel kapı şeriat, geçse ondan tarikat,
Gönül evi marifet, aşk hakikat içinde.
“Her kim şeriat bile, hem okuya hem kıla,
O gerek kim er ola dün gün taat içinde.”
(Yunus Emre Hz.)

 Şerîat: Ulemânın Kitap ve Sünnet’ten ibâre ve istinbât olarak anladığı Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem )’e indirilen tevhîd, fıkıh (hukuk) ve tasavvuf ilmine dâir hükümlerdir.

“Tarikat can yoldaşı, can ile olur işi,
Tarika giren kişi dün gün ibret içinde.                                                     

“Her kim tarika gire, gerek mal terkin vura,
Yola doğru can vere bu tarikat içinde.”
(Yunus Emre Hz.)

Tarîkat: Sözlükte “gidilecek yol, izlenecek usul, hal ve gidiş” anlamındaki tarîkat, (Cürcânî, Seyyid Şerif, Kitâbu’t-ta’rîfât, yy, s. 141) azîmete riâyet edip gevşeklik ve tembellikten uzak olarak şerîatla amel etmek ve dini hayatın yoluna girmektir.

“Marifet gönül ile dün ve gün zarı ile ,
Söylesem gelmez dile, sırrı sıfat içinde.”
                                            

“Marifet gönül şehri, makamın bulur fakrı,
Bahri gerektir bahri bu marifet içinde.”
(Yunus Emre Hz.)

Marîfet: Kelime olarak bilmek ve kavramak anlamına gelen marîfet, Yüce Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanımak, O’na karşı görevlerinde sıdk ve ihlas üzere bulunmak, O’ndan başka hiçbir şeye kulak asmamak, İlahî kudretin tasarruflarının ne şekilde cereyan ettiğine dair olan sırları Yüce Allah’ın tarif ve talimi ile almak demektir. Bu seviyeyi yakalayan kimseye ârif, ârifin bu haline de marîfet denir. Marîfet ilhamdır, ârif ise ilhama mazhar olan veli ve sûfî demektir. (Kelabâzî, Ebû Bekir, Muhammed, et-Tearrufli Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf)

“Hakikat aşktır ayan, görsün o şebih beyan,
Hakikat donun giyen ağır hilat içinde.”
                                            

“Her kim hakikat süre, kahrı lütfu bir göre,
İş aça doğru dura, bu hakikat içinde.”
(Yunus Emre Hz.)

Hakîkat: İmanın kemâle ermesi, şerîatın, hakîkatin ta kendisi olduğunun müşâhedesidir. Kuşeyrî’ye göre hakîkat, rububiyyeti temâşa etmektir. Hakîkat tarafından teyit edilmeyen hiçbir şerîat makbul değildir. Şerîatla mukayyed olmayan hiçbir hakîkat de makbul değildir. (Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, s. 82-83)

İlmen yakin; kalpte hâsıl olur. Salikin kalbinde envar ve esrar hâsıl olmasıdır. Vahdet-i vücud sırları ve fiili tecellileri bu makamda hâsıl olur. Salik aşkından eşyayı ayırt edemez duruma gelir.

“Kolaydır ene-l Hak’ı dile almak,                                                                        
Zor olan eneyi kendinden atmak.”                                                               
(Hace Ubeydullah Ahrar Hz.)

Aynel yakin; Allah’u Teâla’ya tam yönelmekden hâsıl olur. Salikin kalbinde huzur halinin peyda olması ve Allah mübarek isminin müsemmasına teveccüh hâsıl olumasıdır.  Başda iki göz olduğu gibi, gönülde de gören bir göz peyda olur. “Sanki sen O’nu görüyorsun” makamından tadar. Vahdet-i şuhud sırları ve sıfat tecellileri bu makamda hâsıl olur. Ene (benlik) burada gider.

Hakkel yakin; salikin bu teveccühde, yani Hakk’a yönelmede yok olmasıdır. O huzurda ve Allah mübarek isminin mefhumunda fani ve Allah’u Teâla’nın sıfatlarıyala sıfatlanmaktadır. Bu fakire göre sofiyyenin üç makamının beyanı böyledir. (Bu makamda hakikatte Allah’tan başka bir varlığın olmadığını salik bilir.) (Abdullah Dehlevi Hz.)

“Ey kafese hapsedilmiş gönül kuşu,                                                        
Heva ve hevesi terk etmedikçe kâmil olmazsın.                                     
Şayet senin benliğin perde olmasa,                                                         
Daima Hakk’a teveccüh et, bu sana kâfidir.”

Allah'ı Bilme Marifet İlmi Nedir?

ÇIKMIŞ KİTAPLARIM;


  Allah Aşkı Kutbül Aşk Kitabı

RESİME TIKLAYIP ULAŞABİLİRSİNİZ

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski