Arzulardan Kurtulup Zikre Dalma
Ey Kardeşim! Bilesin ki, “Kalbin
selameti Allah’u Teâla’dan başka hiçbir şeyin kalbe gelmemesi ile mümkün olur.”
(Mektubat-ı Rabbani 91) “Kişini Allah’u Teâla’ya yakın olmasının
alameti; Allah’u Teâla’dan uzaklaştıran şeylerden uzak durmasıdır.” (Ubeydullah
Ahrar Hz.) Tasavvuf yolunda, seyr u sülûkta ilerlemek
için her türlü bağdan ve nefsani arzudan kurtulmuş olmak lâzımdır. Dikkat
ederseniz bu bağların tamamı nefsimiz ile alakalıdır. Onun için kişi nefs
üzerine bir ayak basıp, yok oluğunu bildiğinde bu bağ ve arzular kendiliğnden
yok olur yani kalpten çıkar. Kalp boşalınca boş durmaz artık fani olan hiçbir
şeye yönelmez ve kendi varlığını O’nun olduğunu bilir ve huzuru Hakk’dan başka
fikri ve düşüncesi olmaz.
Kimin kalbinde varsa gayrullah, hasmıdır iki âlemde Allah.”
“Mutlaka gözetilmesi gereken bir şart vardır, o da tek bir yöne yönelmektir. Yönlerin birden fazla olması, salikin kendisini dağıtması demektir.” (Mektubat-ı Rabbani 75) İki tavşanın peşine koşan hiçbirini yakalayamaz. Birinin peşine koşan muhakkak bir gün yakalar.
Ey Kardeşim! Hakk Teâla seni zahiri ve
batini ilimlerle süslesin. Bilesin ki, Zikirden uzak olmak kişiyi gaflete
sürükler; zira gaflet zikreden kimseden uzak durur, öyle ki o zakir, susuyorsa
bile zikirdedir. Zikrin hakikati gafletin kalpten uzaklaştırılmasıdır.
Hakikatte zikrin hakikati harf ve sesten münezzeh olup “O” arapça ve farsça
değildir. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) tabi olmanın en önemlisi de zikirdir. Zikir
ile bir münasebet o münasebetten de muhabbet doğar.
“Adamın biri her zaman Allah’ı zikreder, bu zikirden dolayı ağzı bal
yemiş gibi tatlanırdı. Bir gün şeytan gelip: Ne diye durmadan Allah’ı zikredip
duruyorsun? Bunca zamandır Allah’ı zikretmene karşılık; bir kerecik olsun Allah
sana buyur kulum dedi mi? Daha ne zamana kadar Allah’ı zikredip duracaksın.
Bunun üzerine adam utandı sıkıldı ve zikri bıraktı. Gönlü kırılmış bir halde
yattı uyudu. Rüyasında Hz. Hızır’ı gördü, Hızır (a.s.) ona: Neden güzel işi
terk ettin? Neden Allah’ı zikretmeyi bıraktın? Adam: Yaptığım onca zikre
karşılık verilmedi, buyur kulum sesi gelmedi, kapıdan kovulmaktan korktum.
Bunun üzerime Hz. Hızır buyurdu ki: Senin Allah’ı zikretmen Allah’ın buyur
kulum demesidir. Allah isminin zikrini her kese nasip edermi? Bunu sana nasip
etmesi az şeymi?” (Mevlana Hz.)
Zikir ederek kalbimiz nurlanır ve mutmain
olur “Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ı zikriyle mutmain olanlardır.
Haberiniz olsun, kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Rad 28).
Zikir en büyük ibadettir “Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)
tir.” (Ankebut 45), “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzab 41).
Zikiri çekerken ve huzurda Mevlaya tam yönelmeli dünya ve içindekileri
düşünmemeliyiz “Rabbinin ismini zikret ve her şeyden kendini çekerek yalnızca
O’na yönel.” (Müzzemmil 8). Zikir çekerek müşahid oluruz “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i
Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah
eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.”
(İsra 1). Hakk’ı anmayı ve huzurunu unutursak “(onlar) Allah’ı unuttular,
bunun üzerine (O’da) onları unuttu (lütfundan mahrum etti)!” (Tevbe 67) ve maalesef şeytana dost oluruz “Her kim
Rahman olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona şeytanı musallat ederiz.
Artık o şeytan onun yakın dostudur.” (Zuhruf 36) ve basiretimiz kör olur “Ve her kim
burada (hakikatları görmeyip kalben) kör oldu ise işte o, ahirette de kördür,
yolca da daha sapıktır.” (İsra 72). Aynı zamanda ahirettede kör olarak haşr
oluruz “Kim de Benim zikrimden yüz
çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Taha
124).
(İmama Efendi Hz.)
“Unuttuğun
zaman Rabb’ini zikret.” (Kehf 24) Kişi unutmak istemedi ama elinde olmadan
unuttu, o zaman şu mübarek kelime ki “İlahi ente maksudi ve rızake matlubi”
dediği anda arada unuttuğu zaman dilimi ortadan kalkar. Yani hiç unutmamış
olur. (M. Mazhar Harput-i Efendi Hz.)
“Beni zikredin ki bende sizi zikredeyim!” (Bakara 152) Kulun Hakk’ı
zikrinden sonra Hakk’ın kulu zikri, Hakk’ın kuluna Kendi’ni şuhud etmeyi
lütfederk Kendi gayrı olan her şeyin şuhudundan onu azade kılması ve
kurtarmasıdır. (Şah-ı Nakşibendi Hz.)
“En faziletli zikir la
ilahe illallah’tır.” (Hadis-i Şerif) yani nefy isbat Allah Teâlâ, görülen, işitilen, hayâl edilen, düşünülen her şeyin
dışındadır. (Kelime-i tevhîddeki) «Lâ (yoktur)» ifâdesinin
hakîkati, Allah Teâlâ’yı bu tür şeylerden tenzih etmektir, nefy etmektir. “Nefiy-İsbat: Allah’u
Teâla’nın Zatıyla alakalı bir bilgiyi edinenler, o bilgiyi, nefiy cihatinden
edinmişler. İsbat cihetiyle o bilgi edinmek mümkün değildir. Nefiy cihetiyle
bilgi edinmek usulü de şu ayette ifade edilmiştir: “O’nun benzeri yoktur.” (Şuara 11) Zira O’nun Zat-ı akla, hayale ve
vehme gelen her şeyden münezzehtir.” (Muhyiddin-i Arabi Hz.)
Kendi varlığınıda nefy etmen gerekiyor şöyle ki, “Mümkün varlık (senin varlığın) ki senin malumundur. Hakk’ın varlığı zikrettikçe kendi malumun olan (varlığın) farkında olmaktan halas bulur ve varlık hapsinden kurtulursun.” (İmam Gazali Hz.)
“Fikir ve zikir sırf hak ve halis olursa nefy ettikçe kuvvetlenir, çoğalır. Zira nefy edilen hadis (sonradan) olmadır. Hakk ise kimsenin nefy ile silinmez. Havatır sırf Hak olmazsa nefy etmekle kaybolur. Bu taifenin usulü yokluğa yönelmektir ki, bu yokluk hayret vadisinin sınır çizgisidir. Ve zati nur tecellisi makamıdır. Bu makamda kimsede vücud (varlık) kalmaz. Bu makamda ilahi zat, isim ve sıfatların ilerisinde, ötesindedir.” (Şah-ı Nakşibendi Hz.)
Kendi varlığını yokluk zannettin.”
(F. Attar Hz.)
Demir sıfatlı olan kelime-i tevhidi kalbe o kadar vurmalı ki, gönlün
sırrında gizli olan ateş sıfatlı muhabbet kalbin hakikatinden zuhur etsin.
Orada kendinden gayrı ne varsa yakıp kül eylesin, burada ahadiyyet tecellisine
kabul istidadı müyesser olsun ve kalbin hakikatinde mana ve hakikatlerin
tezahür ve suretleri olan masivaya sığınacağı yer kalmasın! (U. Ahrar Hz.)
Bak bakalım ondan sonra “La”dan gayrı ne kalır.
Sadece “illallah” kalır, O’ndan gayrı her şey gider,
Ey zift gibi şirki yakan aşk yaşa var ol!”
(Mevlana Hz.)
Tevhidin hakikati ve özü, kendini iki dünyaya müteveccih bütün varlık
alakalardan, hatta irade vasıflarından tamamıyla tecrid edip azad kılmadıkça,
dahası esma-i ve sıfat tecellilerden tamamen kurtarmadıkça ve şuhud vasfının
dahi ortadan kalkacağı bir halde zati şuhudda fani olmadıkça müyesser değildir.
Ateş özellikte olan muhabbetin hakikatinin kalbin hakikatinde zuhur
ederek gayr (Allah’tan gayri) ve gayriyyete dair her şeyin mevhum varlıklarını
yakıp kül etmek suretiyle kalpte kendinden başka bir şey bırakmamasıyla
gerçekleşebilir.
Bu saadete vasıl olma hususunda o kimse kendi agâhlık nisbetini, masivaya
vücud izafe etme kirinden muhafaza etmeye muhtaçtır. Yalnız veya kalabalık
durumu eşit olmalıdır. (U. Ahrar
Hz.)
Zikri Yezdan ile dil ol demde pak ü zindedir.
Çün zikirden zikriye fani olasın ol zaman,
Zikri hafiye pes ana denilmeğe er zindedir.”
(Hace M. Parsa Hz.)
“Elbette Allah’ı zikretmek en
büyük şeydir.” (Ankebut 45) “La ilahe illallah” kelimesinin söylemenin
hakikatı, Allah’u Teâla’dan başka ne varsa hepsini yok bilmektir. Bu yolun
esası kalbe teveccühtür, kalbi ile de Allah’u Teâla’ya teveccühtür. Kalp ile
çok zikretmektir, kalbi kötü düşüncelerden vesveseden korumaktır “Hatıra iyi
olsun, kötü olsun bir şey sokmamaktır.” Havatırı (Akla gelen her düşünceyi) def
etmek için tevhid kelimesini “Allah’tan başka mevcut yok!” diye
söylemelidir. (Şah-ı Nakşibendi Hz.)
Zikir ederken keyfiyyet ve bihodluk (kendinden geçme) ele geçince, onu
muhafaza etmeye çalışmalıdır. Eğer bu keyfiyyet ve bihodluk kaybolursa, tekrar
tam bir yalvarma ve acziyetle zikr etmelidir. Bu şekilde meşgul olmalıdır. Ta
ki keyfiyyet devamlı olsun.
Bütün bu çalışmaların uğraşmaların hülasası Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yüksek
ahlakına uygun olarak ahlakı güzelleştirmakrir. Çünkü Raulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) büyük
bir ahlak üzeredir. “Güzel ahlakı tamalamak için gönderildim.” (Hadis-i Şerif)
Nefy ve isbat zikriyle beşeriyyet sıfatları azalır. Bunun usulü şöyledir
kelimeyi tayyibeyi tekrar ederken “La” kelimesiyle her zemm olunan yani
kötülenen huyu ayrı ayrı yok etmelidir. Onun yerine Allah’u Teâla’nın muhabbeti
sabit kılmalı ta ki o kötü sıfat yok olsun. Nefsin arzu ve isteklerinin aksine
sülük makamlarını kazanmaya çalışmalıdır. Böylece kötü sıfatların beğenilen
sıfatlara dönüşeceği kuvvetle ümit edilir.
Makamı aşereyi (on makamı) elde etmenin yolu, kelime-i tehlil-i çok
söylemektir. “La ilahe” derken; sabırsızlık, öfke, kin, kibir, riya, ucub,
tevekkülsüzlük, kanaatsizlik, korkaklık, tembellik v.b nefy edilir. “İstekleri “La” kılıcı ile kes at!” (U. Ahrar Hz.)
İsm-i Zat (Allah) çok söylemek, nisbeti cezbe-i ilahiyi hâsıl eder. Nefy
ve isbat (la ilahe illallah) süluk için ve yolu kat etmek için faidelidir.
Zikr-i Sultani; bu da zikrin bütün bedeni kaplaması ve her uzvun kalp gibi
zikredici ve matluba müteveccüh olmasıdır. (Mazhar-ı Can-ı Canan Hz.)
“Kalbin yaşamadıkça, sadece ilim ile anlamak, seni Allah’u Teâla’ya bir adım bile yaklaştırmaz.” (Abdulkadir Geylani Hz.) Bütün ibadetlerin gayesi zikirdir. Çünkü niyet kalptedir, bütün ibadetleri kalp yapar. Eğer kalp, ibadetlerde Allah’u Teâla’dan gafil olursa, kişi yaptığı ibadetlerden hiçbir fayda bulamaz. Şah-ı Nakşibendi Hacemiz (k.s.) kalbin hastalıklarından sıhhat bulması hususunda Hace Ebu Said-i Ebü’l-Hayra (k.s.) ait şu rubayi söylemiştir: “Ey Ayyüzlü sevgili! Senin cemalini görene kadar ben ne oruç bilirdim ne de namaz. Seninle beraberken mecaz makamım hep namaz olur, senin yokluğunda ise namaz makamım hep mecaz olur.”
Kalpteki gaflet zikirde fayda sağlamaz netice vermez. Rasulallah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Kim ihlaslı halde, kelime-i Tevhid söylerse cennete girer.” Buyurmuşlardır. Kendilerine “Peki Ey Allah’ın Resulu bunun ihlası ne demektir?” Diye sorulunca Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Bu kelimenin kişiyi haramlardan korumasıdır.” Buyurmuşlardır. Allah (c.c.) deyip de kalbi Allah’dan gafil olanın düşmanı bu dünyada da ahirette de Allah’tır.” Yani her kim ki Allah der de kalbi Allah’ın hükümlerine riayet etmekten gafil olur, onun hasmı iki cihanda da Allah-u Teâla olur.
“Allah’ı çokça zikir eden kimsenin değeri artar, ay gibi parlar. Zikir, kaybolmuşları hakikat yoluna çeker. En güzeli sende sabah akşam namazını kılıp, “La İlahe İllallah” virdini çek.” (Mevlana Hz.) “Sabah akşam demeden, kendi içinden korkarak ve yalvararak, alçak sesle Ranbbini an ve gafillerden olma.” (Araf 205) “Yüksek sesle feryat etme, çünkü o dost senin yakınındadır, böyle nara atanın bu yakınlıktan şüphesi var demektir.” (Mevlana Hz.)
Zikrin hakikati, Hakk’ın zatının, zatı için zatıyla “Mütekellim” isim haysiyetinden, kulun “ayn”ından tecelli etmesinden ibarettir ve kulun “ayn”ı da bu hakikatin mazharıdır.
“O’nu, O’nunla beraber, O’nun için zikret!” (Mehmet Efendi)
“Ey müminler Allah’a inanın”
(Nisa 136) ayetini her göz açıp kapamada bu fani vücudu nefy edip mabud-i
hakikiyi isbat etmektir. Masivaya aldanıp bağlanmak bu yolda en büyük perdedir.
Kelime-i tevhiddeki “La ilahe” tabiat putunu nefiy’dir, “İllallah” gerçek
mabudu isbattır, “Muhammed’ur Resulullah” Hz. Resule (s.a.v.) ittibadır. Bu
yüzden zikirden maksat bu sırra ermektir. Zikir sırasında masiva bil külliye
nefy olmalıdır, sayısının çok olması şart değildir. (Şah-ı Nakşibendi Hz.)
Hatıra iyi olsun kötü olsun bir şey sokmayıp kendini kabir ehlinden saymalıdır.
Ameli “An” içinde yapmalı! Şu an rızadamıyım? Değilmiyim? Diye sormalı. Rıza
üzere isek şükretmeli, değil isek istiğfar etmeliyiz ve huzura ve zikre dönmeliyiz!
Celal ismi ve Tevhid kelimesinin lisan ile telaffuzu anında kalp onların
delalet ve manalarından mahrum bulunuyorsa bu zikir “Luğa” olur, zikir yerine
geçmez ve zikire ait sevap ve fazilete eremez, uykuda sayıklamak gibi olur.
Celal ismi Tevhid kelimesi ve öbür isimler kalben, ruhen ve sırren yâd
edilse bile zikir değildir, zikre alettir. Zira bunların gayesi anılan
isimlerin delalet ettiği “Müsemma” olacaktır.
Kalbin gözüyle ya Mevla’nın dostu olan birine bakmalıyız. Yani dersli olanlar rabıta yapmalı. Ya da huzuru iyi öğrenip huzurdan ayrılmamalıyız. Huzur misalen ayçiçekleri nasıl güneşe bakıp olgunlaşırsa kişide huzur yaptıkça olgunlaşır kemale erer.
Zikirde sayıya riayet etme (Vukuf-i Adedîye) sıkı bir bağlılık ve devamlılık kalbi daha erken zikre bağlar.
Belki sen kavuşursun, biz varmadıksa da.”