"Bu Kapı Yokluk Kapısıdır, Varlık Elbisesi İle Girilmez. Varmısın Ki, Yok Olmaktan Korkuyorsun. Yokluğu Görünce Yüz Çevirme Allah Aşkı Yokluk İe Bulunur!" (El-Aziz İrfan Ocağı)

Tevhid'in Sırrı!

Tevhid'in Sırrı!

Tevhid'in Sırrı; Ey Kardeşim! Bir düşünelim son nefeste neyle meşgul olmak isteriz, çoğumuz buna “Kelime-i Tevhid” der çünkü imanla ölmek her Müslümanın en büyük arzusudur. O zaman devamlı “La ilahe illallah ile imanınızı yenileyiniz.” (Hadis-i Şerif) emrine uyarak imanımızı tazelemeliyiz. “İman devletinin devam etmesini isteyen kimse, her işte ve her halde âdeti “La İlahe İllallah” sözünü söylemek olmalıdır. Gizli şirk karanlığını bu sözle kendinden uzaklaştırmalı ve iman nurunu kalbine yeniden doğuşunu sağlamalıdır.” (Hâkim-i Tirmizi Hz.) “Tevhid: Öyle bir manadır ki onda rusum izmihlale uğrar, ilimler onda derec olunur. Allah ezelde olduğu gibi olur.” (Cüneyd-i Bağdadi Hz.) Her halukarda her an ve saatte, yaratılmış olan her şeyden ilişiğini kesip bağını koparma noktasında zahiri ve batıni davranış ve zikirlerden “La İlahe İllallah” sözünden daha etkili ve daha şifa verici bir şey yoktur. (Muhammed Parsa Hz.) “Talib olan kişi, gece ve gündüzü “La İlahe İllallah” kelimesi içinde gark olmalı ve uykuda ve uyanıkken dilinde bu söz olmalı, bunu kendine vazife bilmelidir. (Huzuru elde edinceye kadar) Elini, kolunu nafile namazlardan, zikirlerden ve tesbihatlardan çekmeli ve bu söz ile yetinmelidir.” (Hace Yusuf Hemedani Ks.)

 “Kamil tevhid akli delilerle oluşmaz. Zira akıl, bu yolda kördür. Edineceği deliller ise, kör bir şahsın gören kimseye şehrin güzelliklerini anlatmakta getireceği misallere benzer. Hiç balın manasını ve tadını bilmeyenin balı alıp önüne koyup bakmasıyla aldığı lezzetle, bal yiyen kimsenin tattığı lezzet eşit olur mu? Balı önüne koyup bakan kimse balın lezzet ve tadını anlatmak için toplarca kâğıtlarla misaller yazsa da bal tadını zevk edenin zevkini hissedemez.” (M. Arabi Hz.)

 Peki, Kelime-i Tevhid’in hakikatine nasıl vasıl olunur: “La İlahe İllallah” sözünü diliyle söyledikçe , “La Mevcude İllallah” (Allah’tan başka mevcud yoktur) sözünü kalbi ile tekrarlamalı ve özellikle “İllallah” sözünü kalbe yerleştirecek şekilde olsun kalp gözü açılsın ona nice sırlar görünsün ve kalp marifetullah ile dolsun. “La İlahe İllallah” sözü öyle bir mübarek ağaçtır ki, meyvesi Allah’ı bilmektir. (Şah-ı Nakşıbendi Hz.)

 Bu devlete kavuşmanın üç yolu vardır birinci yol kalbin zikir yapmasıdır ki, zikir eden kalp huzuru içinde, “La İlahe İllallah” yüce kelimesini tekrar eder. “La İlahe” ye kadar söylerken kendisi de dâhil göz ile gördüğü yaratılmış varlıkların yok olmaya mahkûm olduklarını hükümsüz olduklarını düşünecek. “İllallahsözünü söylerken ise cenabı Allah’ın ezeli ve ebedi olduğunu kalbi ile tasdik edecek. Vakitlerini adı geçen zikir ile geçirip çalıştığı her işte onu anmaktan bir an olsun geri kalmaz. Hatta oturup kalkarken dinler ve konuşurken, yemek yer ve uyurken bile o yüce ismi söylemeye devam etmeli eğer işleri ile uğraşırken bir gevşeme gelirse o zaman gaflete düşmemek için içinden zikre devam etmek icap eder. Eğer seher vaktinde de devam ederse tesiri o günün akşamına kadar devam eder, Eğer uyumadan o yüce kelimeyi kuvvetle ve çokça tekrar ederse gecenin bitimine kadar devam eder hatta uyurken bile kalbi zikretmeye devam eder. (Şah-ı Nakşıbendi Hz.)

Bu zikrin şekli nefiy ve isbatın birleşmesiyle olmuştur. Hakikatte şanı yüce Allah’a ancak bu kelime ile yol buluna bilir. Saliklerin kalplerinin perdeli olması unutkanlıklarının neticesidir. Perdenin hakikati ise künye şekillerinin gönlünde nakşolmasıdır. Bu nakşolmada nefiy haktır, isbat ise gayrdır.

 “Zıtlarla tedavi etme” hükmü gereğince burada nefiy kelimesi Hakk Teâla’dan ötedir. Gizli şirkten kurtulmak bu kelimeye anamı ile devam etmekten ve gereğini yerine getirmekten başka her hangi bir yolla mümkün değildir. O halde zikreden kişi nefiy tarafından bütün muhaddesatın varlığını fena ve istenmez gözüyle değerlendirir, zikrin anlamını düşünür ve diğer düşünceleri nefyeder. İsbat tarafından ise yüce Allah’ın kadim varlığını beka gözüyle amaçlanan, istenen ve sevilen gözüyle müşahade eder.

Zikreden kişi, zikirde, zikirde mezkûrda (Zikronulanda) fani olur. Gönül evi, diğer zahmetlerden boşalacağı için, “Yerim göğüm beni içine sığdırmaz, fakat mümin kulumun kalbi beni içine sığdırır.” (Hadis-i Kudsi) Hükmünce “İllallah” (Sadece Allah vardır) hâkimiyetinin cemali tecelli eder. “Ben de sizi zikredeyim” (Bakara 152) vaadinin hükmü söz ve ses elbisesinden sıyrılarak. “O nun zatı dışında her şey yok olacaktır.” (Kasas 88) durumu aşikâr olur. Ruhun zikri, zikredenin vücudu ile birlikte “Ben de sizi zikredeyim” (Bakara 152) ayetinin sonsuz denizine gark olup yok olur. (Muhammed Parsa Hz.)

Dil ve kalbi zikirden amaç, kalbi zikri ve gönle gelen düşünceleri kontrol etmenin gayesi, Hakk’ı müşahade, Hak’ta fani olmak ve hakikati üzere zikri hafiye ermektir. Dil ve kalp zikirden önce Hak Teâla’yı müşahadeye sevk etmek kanatsız bir kişiye “Yükseğe uç ve çatıya kon” demek gibidir.

Zikrin hakikati, Hak Sübhanehü ve Teâla’nın “Mütekellim” ismi şerifine göre kemal sıfatlarını gösterip cemal ve celalini vasfederek kendisini bizzat övmesidir. Gizli şirksiz zikir ancak bu durumda gerçekleşir. “Allah, kendisinden başka ilah bulunmadığına şahitlik etmiştir” (Ali İmran 18) ayetinin sırrı aşikâr olur.

Tevhidin manası bir bilmek ve bir demektir. Nitekim yüce Allah buyurmuştur: “Allah ile birlikte başka bir ilah edinme.” (İsra 82) 

Bu mananın hakikatine vardığında kendi varlığın ve Hak dışındaki her şeyi unutmuş olursun. Bu hale fena ve yokluk hali denir. Bu da seyrillallahın sonudur. Vahdaniyet âlemine ve has velayet derecelerinin başlangıcına yol bulmuş olur.

“Bu yokluk feleğinin miracı nedir?                                                                 
Âşıklar için mezhep ve din yokluktur.                                                        
Kişi fena olmadıkça hiç kimse,                                                                     
Kibriyanın huzuruna yol bulamaz.”

Tevhid; gönlü Allah’tan başkasına yönelmekten kurtarmaktır. Kendi varlık kaydından, kendine tapınmaktan kurtarmaktır. “Tevhidde arzu edilenle arzu edenin sıfatını ayrı gören kimse, ne arzu eden olmuştur ne de arzu edilen.” (Risale-i Sipehsalar)

Zikirde amaç vukufi kalbidir. Vukufi kalbi sahibi bütün mükevvenat ve muhaddesatı fena gözüyle görür, Allah’u Teâla’nın kadim varlığını ise beka gözüyle görür. (Muhammed Parsa Hz.)

Yapılan her amel sevgiliyle yapılan aşk-ı ilandır. İnsan sevgiliye bakmaya doyar mı hiç? Unutmak sevgiliye ihanettir. (Mevlana Hz.)

“Aradığın hazinenin nişanını verdim sana,                                            
Belki sen kavuşursun, biz varmadıksa da.”

Tevhid'in Sırrı!

ÇIKMIŞ KİTAPLARIM;


  Allah Aşkı Kutbül Aşk Kitabı

RESİME TIKLAYIP ULAŞABİLİRSİNİZ

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski