Himmet Nasıl Yapılır?
- Hastaya himmet: Evvelki büyüklerde, hastalığı izale için teveccüh iki şekilde olurdu. Birincisi, hastanın karşısında sıhhate kavuşması tasavvur edip, Allah’u Teâlâ’ya müteveccih olarak oturulur. İkincisi, himmet ve hayal yolu ile hastadan hastalığı kaldırarak kendi üzerine alır. Nitekim Mevlana Molla Cami Hazretleri hasta ziyaretine gitmişti. Hastanın yüzünde çok çıbanlar vardı. Mevlana Cami Hazretleri hastaya o kadar teveccüh etti ki, hastanın yüzündeki o şişlikler kendi mübarek yüzünde zuhur etti. (Durrul Mearif)
- Hastadan hastalığı gidermek için teveccüh esnasında,
hastanın karşısına oturup kendisi ile hasta arasına beyaz bir bezle bir bardak
su veya başka bir şey koyarlar. Himmetle hastadan hastalığı (hastanın içinde
siyah duman gibi hayal edilebilirsin) çekip, arada o şeyin üzerine
bırakırlardı. Biz hastanın bedeninden hastalığı çıkarıp, arka tarafına atarız. (Durrul
Mearif)
- Tesiri çabuk
görülen teveccüh şöyle olur; Kendi suretini Mürşidinin sureti olarak tasavvur
eder. Maiyyet (beraberlik) murakabesi düşünüp, talibin kalbine himmet
teveccühü yapılır. Talibde elbette zevk ve şevk hâsıl olur. (Durrul Mearif)
- Keşfin hâsıl olması için; talibe doğru dönülür kalpte olan
nur talibin gözünün bebeğine atılır. Bu yolda nisbete olan cehaleti kaldırmak
için teveccüh edilir. Yani talibin kalbindeki cehalet kaldırılıp, nisbetin
idraki yerleştirilir. (Durrul Mearif)
Burada verilen bilgi amaçlıdır. Yoksa himmet yapmak için ehliyet gerekir. Kalbin hallerini bilmek lazım!
Kalb âleminin şaşılacak hâllerinin sonu yoktur. Üstünlüğü de
şaşılacak hâllerinin, her şeydekinden daha çok olmasındadır. Çok insanlar
bundan gafildirler [habersizdirler]. Üstünlüğü iki sebebledir: Birincisi ilim,
ikincisi kudrettir. İlim sebebiyle üstünlüğü iki tabakadır: Birini herkes
bilebilir. Diğeri ise, daha örtülüdür, herkes anlayamaz. Bu, öncekinden
üstündür. Zahiri olan bütün ilimleri ve san'atlan bilmesidir. Bütün san'atları
bilen odur. Kitaplarda olanları okur ve bilir. Geometri, hesab, tıb, astronomi
ve şeriat ilimleri gibi. O, bir şey olup, bölünmediği hâlde bütün bu ilimler
ona sığıyor. Belki de, bütün âlem onda sahrada bir kum tanesi gibi kalır. Bir anda, düşünce ve hareketiyle, yerden
göklere çıkar, doğudan batıya gider. Toprak âlemine bırakıldığı hâlde; bütün gökleri
ölçer, her yıldızın büyüklüğünü bilir ve ölçülerini söyler. Balığı
ustalıkla denizin derinliklerinden çıkarır. Kuşu havadan yere indirir. Fil,
deve ve at gibi kuvvetli hayvanları emrinde kullanır. Âlemde olan şaşılacak
hâller ve ilimler onun san'atıdır. Bütün bu ilimler onda, beş duygu organı
vasıtasiyle hâsıl olur [meydana gelir]. Bunlar meydandadır, herkes bunları
anlayabilir. (İmam Gazali Hz.)