Vukuf-i Kalbi Nedir ve Nasıl Yapılır?
Vukuf-i kalbi Gönüle varıp, gönül beklemektir! Gönüle
Hakk’ın gayrısını sokmamaktır. Kalp boş durmaz ya masivaya bağlanır ya da yüce
Allah’a eğer kişi kalbine muhafızlık eder içeriye hiçbir şeyin sevgisini ve
varlığını sokmazsa ve zikride düşünmeden teveccüh ve nazarı kalbe tutarak
yaparsa kalp en yüce makama yani yaratılışı icabı Hakk’a yönelir ve rahat eder.
İnsanın beş duyusu devamlı dışarının haberlerini kalbe ulaştırır, kalde
dağınıklık meydana getirirler. Kalbin
sahibi kalbine teveccüh edince, sanki kalbin etrafında bu teveccühden bir kale
meydana gelir. Dışarıdaki haberlerin kalbe ulaşmasına mani olur. Bu sırada,
gönül en yüksek maksada bağlanır. Çünkü kalp boş durmaz. Masiva düşüncelerinden
alıkonunca çaresiz kalır. Asıl maksada dönmekten başka işi kalmaz. Nitekim
gönlü düşmandan koru, dostu talep etmeye hacet yoktur. Aynadan pası silince,
nurun zuhurundan başka bir şey kalmaz demişlerdir.
Nerde hasta varda, orada tabip olmadı.”
Sürekli olan zikir, meleküt (Gayb) âleminin şaşırtıcı anahtarı ve
Allah’a yaklaşma aracıdır. Sürekli olan zikir dil ya da gönül ile yapılan zikir
değildir. Aksine sürekli kalbin muhafızı ve denetleyicisidir.
Vasf edilene aniden kanmayasın ey gönül!
Kalbin muhafızı yani vukuf-i kalbi tarikatın direği, temelidir. “Cemiyyeti kalp ile Allah’a yönelici olduğu halde bütün nazarını ve anlayışları ile kalbinin ortasına ve derinliğine teveccüh etmektir. Müsteğrak olunca (Aşk-ı ilahi ile dünyayı unutup kendinden geçince bu hal) gece gündüzü kaplasa (daima bu hal üzere olsa) zikirde kalkar vukuf-i kalbi tarikatın direği, temelidir. Her ibadette bilakis ayakta, otururken, yan yatarken, bütün hallerde vaciptir. Helada bile!” (Halid-i Bağdadi Hz.)
Hacemiz Şah-ı Nakşibendi (k.s.) yemek yerken, uyurken, yürürken, alış veriş yaparken, abdest alırken, namaz kılarken, Kur’an okurken, yazı yazarken, günlük evrad ve ezkarı okurken, hâsılı her halde vukuf-i kalbiye riayetin önemli olduğunu buyurmuşlardır. Çünkü işinin maksuda erinceye kadar, tek bir gözünün bile kapamaması gerekir. Âlimler bu hususta “Allah’tan bir an bile gafil halde uyuyan kişi o ana ömrü boyunca ulaşamaz.” Yani her kim Allah’u Teâla’dan gafil halde bir gözünü bile kapatırsa ömrü boyunca o andaki kazanacaklarına birdaha erişemez.
“O kadar dar bir dünya istiyorum ki onda;
Çok yer olmasın, yetsin bir sana bir bana.”
Vukuf-i Kalbiden gaye, vücutta zikri hâsıl etmek, basiret gözünü açmak, gönül sarayını ağyarın dikenlerinden temizlemek, zikir ehlinin fena denizinde kaybolmasıdır; çünkü başka bir ifadeyle asıl maksat “Öyleyse beni zikredin ki bende sizi anayım. Bir de bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara 152) ayeti kerimesinin muktezasıyla müşerref olmaktır. Buradan gaye bu vaadin hükmüyle, Yüce Allah’ın cemalinin tecelli ettiği makama ulaşmaktır. Bir Hadis-i Kudside: “Yere göğe sığmam, ancak mümin kulumun kalbine sığarım.” Buyrulmuştur. Buradan gaye bu vaadin hükmüyle, Yüce Allah’ın cemalinin tecelli ettiği makama ulaşmaktır. Gerçek zakir isimle müsemma ile meşgul olmaktan uzak durur; zira isimle iştigal etmek gaflete giden bir yoldur.
Hakk’a devamlı tazim ve acziyet vasfı ile agâh olmalı ve yönelmelidir.
Öyle bir tazim olmalı ki bu, kalpte Hakk’ın haricine hiçbir şeyin azameti
kalmamalı ve öyle bir inkisar ve mahviyet olmalı ki varlığı âdeme (yokluğa)
götürmeli. İşte matlub olan kulluğun hakikatı budur. O Hazret’e agâh olmanın
devam sıfatı O Hazret cihetindendir, senin onda hiçbir hak ve dahlin yoktur.
Sen ancak bir ayana ya da ab-ı hayat oluğu mesabesindesin. Can çekişir gibi
gayret etmeli ve istemekten asla vazgeçmemelisin ki bu devlete nail olasın. (U.
Ahara Hz.) Kalbin devamlı muhafızı olmak kişiyi cezbeye çeker, cezbe de kemale
eriştirir. Tarikat ehli kimse gizli zikrin hakikatiyle vukuf-i kalbiye ulaşır. Öyle bir makama ulaşır ki artık kalbi bile
zikir ile meşgul olduğunu bilmez. Büyükler şöyle demişlerdir: “Zikrettiğinin farkında olan kalp
gerçekten gafildir.” (Yakubu Çerhi Hz.)
Bana en uygun yol kalbin muhafızı olmaktır her dem.”
Bu nisbetle meşgul olan ama hallere ulaşamayıp üzülen bir mürid
rüyasında Şah-ı Nakşibendi Hazretlerini görür ve ona şöyle buyurur: “Ey
Oğulcağızım! Bu nisbet azmıdır ki üzülüyorsun. (Yani bu hallerden terakki hâsıl
olmasa bile, bu nisbet çoktur.) Böylece meşgul olmalıdır.”
İçeri de yer bulamazsan da kapı eşiğinde dur.”
Bir kalp zikretmeye başlayınca vukuf-i
kalbi ile meşgul olması gerekir. “Zikir gafleti giderir, gaflet giderildiğinde
ise sussan bile zikir halinde olursun.” (Şah-ı Nakşibendi Hz.)
Bu yumurta, mestlik, aşk, kahkaha doğursa da.”
Bir gün Hacemiz’in (k.s.) sohbetinde bir sufi yüksek sesle “Allah” dedi. Bunun üzerine Hacemiz (k.s.) “Bu ne gaflettir!” diye seslendiler. Anlayan bilir, bilen anlar…
Zira böyle güzel bir davranış dünyada çok ender bulunur.”
“Rabb’ine, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret ve gafillerden olma.” (Araf 205) Yani, zikrini açığa vurma ve zikrin karşılığında bir bedel isteme. Zikrin en efdal olanı içinde Allah’ın rızasından başka bir şey bulunmayandır. Bu sebepten bazı büyükler: “Dilin zikri hezeyan, kalbin zikri vesvesedir.” Buyurmuşlardır.
Dedi ki: Ben zaten O olmuşum, söyle kimi yâd edeyim?”
Cehri zikir ve semada huzur ve zevk hâsıl olur lakin sürekliliği yoktur. Vukuf-i kalbi kişiyi cezbeye çeker, cezbe de kemale eriştirir. Zira Hz. Mevlana (k.s.) şöyle buyurmuştur:
Zira zahiri ateşten bu kalp aydınlanmaz.”
Vukuf-i Kalbi kalbe bakmak ve
ona vakıf olmak, dağınıklık olmaması ve masivadan kurtulması için, zikride
düşünmeden teveccüh ve nazarı kalbe tutmaktır. “Demişler ki, kalb boş durmaz masivaya veya matluba bağlanır.” İnsan
uyanık olduğu müddetçe beş duyu organı casus gibi dışarının haberlerini kalbe
ulaştırır, kalde dağınıklık meydana getirirler. Kalbin sahibi kalbine teveccüh edince, sanki kalbin etrafında bu
teveccühden bir kale meydana gelir. Dışarıdaki haberlerin kalbe ulaşmasına
mani olur. Bu sırada, gönül en yüksek maksada bağlanır. Çünkü kalp boş durmaz.
Masiva düşüncelerinden alıkonunca çaresiz kalır. Asıl maksada dönmekten başka
işi kalmaz. Nitekim gönlü düşmandan koru, dostu talep etmeye hacet yoktur.
Aynadan pası silince, nurun zuhurundan başka bir şey kalmaz demişler.
Ayna ol, sevgiliye kavuşmak diliyorsan.”
“İçinde köpek ve resim bulunan eve rahmet melekleri girmez.” (Hadis-i Şerif) Evden murat gönül, köpekten murat hırs, resimden murat masivaya ait suretler ve şekiller, rahmet meleklerinin inmesinden murat ise, rahmeti ilahiyeye ait feyzlerin ve nurların gelmesidir. Buna göre Hadis-i Şerif’in manası içinde hırs köpeği ve masiva suretleri bulunan gönül evine rahmeti ilahi feyzi ulaşmaz ve envarı ilahi gelmez. (Abdullah Dehlevi Hz.)
Bir gün biri Beyazid-i Bistami Hazretleri’nin kapısına gelip çaldı,
içeriden Beyazid-i Bistami Hazretleri seslendi: “kimi arıyorsun” Dışarıdaki
cevap verdi: “Beyazid-ı” Beyazid-i Bistami Hazretleri de: “Ah adam yoluna devam
et çünkü içeride Allah’tan gayrısı yok!”
Yusuf bulundu Kenan bulunmaz.”
”Bu, Allah’ın lütfudur. O’nu dilediğine
verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Cuma 4)