İhsan ve Müşahede Nedir?
İhsan; Ey kardeşim! Bilesin ki Cibril (a.s) sahabilerden Dıhye (r.a)`in şeklinde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzuruna gelmiş ve O’na "ihsan nedir?” sorusunu sormuştur. Peygamber (s.a.v.) ihsanı şöyle tanımlamıştır: "Allah`a onu görüyormuşsun, sen onu (gözle) görmesen de o seni görüyormuşçasına kulluk etmendir" (Buhârî, Tefsiru sûre (31); Iman, 37; Müslim, Iman, 57; Ebu Davud, Sünne, 16; Tirmizi, Iman, 4; Ibn Mace, Mukaddime, 9). Seyyid Şerif ihsan teriminin tarifini yaparken bu hadisi zikrederek şöyle demektedir: "Basiret nuruyla Rabbü`l-Âlemîn`in huzurunda olduğunu tasavvur ederek kulluğu yerine getirmektir. Hadisteki "sanki onu görüyormuşsun" ifadesi Allah`ın bizatihi görülmesinin maksat olmadığını, Allah`ın sıfatlarını idrak ederek kulluk etmenin istenildiğini anlatmaktadır" (Seyyid Şerif e/-Cürcani, et-Ta`rifât, s. l2).
Bu yoldan maksat, «Devamlı
Allah Teâlâ’nın huzûrunda olma»nın idrâki içinde
bulunabilmektir. Ashâb-ı kirâm zamanında buna «ihsân» denilmişti.
Bu yolda ilerlerken; nefsin arzularını yok etmek, nurlara ve hâllere gark olmak,
fenâ ve bekāya ulaşmak, güzel ahlâk sahibi olmak gibi makamlar elde edilir.”
(Şah-ı Nakşıbendi Hz.)
“İhsanın cezası ihsandan başka bir şey değildir.” (Rahman 60) “Allah’ın her yerde bizimle beraber olduğunu bilmez isek yahut unutmuş olursak O’nun ayrılık zindanına düşmüş; hatırlar ve hatırımızda tutarsak, yine O’nun visali kasrına girmiş oluruz.” (Mesnevi Şerif 1509)
Müşahede; Ey Talib-i Mevla! Mevla Teâla seni müşahid kılsın. Bilesin ki, “Müşahade” Allah’ın zuhur ve tecellilerini görmeyi, seyir ve temaşa etmeyi ifade eder. Müşâhedenin gözün müşâhedesi, kalbin müşâhedesi, ruhun müşâhedesi ve sırrın müşâhedesi gibi mertebeleri vardır. Gözle (basar) müşâhede hareket noktasıdır; bunun ilerisi kalp gözüyle (basîret) müşâhededir. Belli bir mânevî mertebede bulunan bir sâlike içinde bulunduğu mertebenin üstü gāibdir, onunla üst mertebeler arasında birçok perde (hicâb) bulunur. Sülûkün amacı bu perdeleri aşıp ardındaki ilâhî hakikatleri temaşa etmektir. Perdenin ötesindeki ilâhî hakikatler daha açık, daha nurlu ve daha latiftir. Perdelerin açılması konusu tasavvuf kaynaklarında muhâdara, mükâşefe ve müşâhede şeklinde üç aşamada ele alınır. Muhâdara, Hakk’ın zikrinin hâkimiyeti altında olan kalbin O’nun huzurunda bulunmasıdır. Muhâdara, Allah’ın var ve bir olduğunu gösteren delillerin sâlikte oluşturduğu mânevî halin neticesinde gerçekleşir. Mükâşefe delillere ihtiyaç kalmadan kalbin Hakk’ın huzurunda bulunmasıdır. Müşâhede ise hiçbir şüphe kalmadan Hakk’ın kalpte huzurudur; Cüneyd-i Bağdâdî’nin ifadesiyle sâlikin kendini kaybederek Hakk’ı bulmasıdır. Ayne’l-yakīn, ilme’l-yakīn ve hakka’l-yakīn de bu üç halin başka bir tarzda ifadesidir (Gazzâlî, el-İmlâʾ, I, 79).
“Nur-u paki Hakk’ı Hak’la meşhud et, ey gönül,
Bunda yârini görmeyen, Yarın dahi ama imiş.”
Müşahade tam kavuşma mertbesinde müşahedeye yer yoktur. Nitekim bir
şahıs mesela kendi elini tam arkasına tutsa, eli ona gaybdır (Avamın
müşahedesi). Yüzüne karşı getirse müşahede olur (Evliyanın müşahedesi). Gözüne
kapatsa yine gayb olur. Bu şuhud mertebesini de geçip, visalin kemali makamına
ermiştir. Onların imanı gaybi iman gibi olmuştur. Çünkü tam kavuşma
mertebesinde müşahedeye yer yoktur. Bundan dolayı, ehassül havas olan
seçilmişler avam gibidir demişler. (A. Dehlevi Hz.)
“Aşırı yakınlık, tıpkı aşırı uzaklık
gibi bir perdedir!” (Muhyiddin-i
Arabi Hz.) “Nasıl ki senin gözünün nuru ve nefsin, sana herşeyden daha zahir ve
yakındır amma bu zahirliği ve yakınlığı ile beraber onu göremezsin bu böyle
olduğu gibi şüphesiz senin O’nu (Mevla Teâla’yı) göremeyişin ancak sana ziyade
zahir ve yakın olduğundandır.” (Risale-i Kudsiyye) Vaktiyle balıklar bir yerde
toplanmışlar ve “Bunca zaman ki su vardır, diye işitiriz, bizim hayatımızın
suda olduğunu söylerler, hâlbuki biz asala su diye bir şey görmedik,” diye
konuşmuşlar, meğer içlerinden biri işitmiş ki falan denizde bir balık vardır
gayet de bilgilidir, suyu dahi görmüş! Bu balıklar, bize suyu göstermesi için o
balığın yanına gidelim, dediler. Ona varıp suyu görmek arzusunda olduklarını
söyleyince; o balık, “Siz bana sudan gayrı bir nesne gösterin ki, bende size
suyu, gösterebileyim.” dedi.
Hz. Ali (k.v)’ye sormuşlar, Allah’ı gördün mü? Diye, Hz. Ali (k.v) de cevap vermiş: Görmediğim Allah’a secde etmem. Nerede gördün demişler. Hz. Ali (k.v): “Olmadığı yeri gösterin!” buyurmuş.
Kişi, Cemali müşahade etmekte anlatılması mümkün olmayan derecelerde ulaşır. Yalnız “Muvahhid olmadan müşahid olunmaz.” (İmam Efendi Hz.) ilk önce Allah’ın varlığını ve birliğini halen bilmeliyiz.