Huzur Hali İhsan ve Yokluk
Huzur Hali İhsan ve Yokluk; Huzur halinin azlığından şikâyet eden bir müride Halid-i Bağdadi Hazretleri mektubunda şöyle buyurmuştur: “Huzurun azlığından ve hatıratın (akla gelenler düşüncelerin) çokluğundan şikâyet etmişsiniz. Allah’a hamd olsun haliniz şükrü gerektirir. Zira sizler süluk yolunda daha yenisiniz. Huzur işi çok zordur. Zorluklara ve tehlikelere katlanılmadan kolaylıkla elde edilmez. Hatta elde edilmesi için dostları, memleketi ve ülfet ettiğiniz şeyleri terk etmeniz gerekir.” Yani elde olan için şükretmek lazım. Daha ilerisi için gayret etmek lazımdır.
“Oğulcağızım! Bu nisbet az mıdır ki, yani bu hallerden terraki hâsıl olmasa bile, bu nisbet çokdur. Böylece meşgul olmalıdır.” (Şah-ı Nakşibendi Hz.)
İhsan ile tabir edilen Allah’u Teâla ile
bulunmayı alışkanlık haline getirmeli. Nefeslerini
o kadar muhafaza etmeli ki kerim olan Allah’u Teâla’dan gafil bir nefes dahi
alıp vermemeli. Bütün vakitlerde
kalbe gelen tüm hatıraları (akla gelenler düşüncelerin) ahiretle alakalı olsa dahi def etmek için
çalışmalı ve takatını sarf edip kalpteki huzur gözlerini her zaman görmeye
alışık olduğu şey haline getirmek, dünya ve ahirette, hakiki Mabud’dan başka
kalbin başka bir şeyle ilgisi kalmamasını sağlamaktır. O’nun şühudu da münezzeh
olsun. Allah Zatına teşbih ve sıfatları isbat etmekten dolayı senin kalbine
vaki olan veya hayaline gelen şeylerden Allah’u Teâla münezzehtir. Allah’u Teâla
huzurunda hayret halinde bulunmaya çalışınız. Tüm işlerinizde tamamıyla,
Allah’u Teâla’ya itimad ediniz. Apaçık ve şeriat uygun olsa dahi vakalara kalbe
doğan hallere itimad etmeyiniz. (Halid-i Bağdadi Hz.)
Kalbi geçmiş ve gelecek düşüncelerinden
korumak için falanca işi falanca zaman nasıl olmuştu veya falanca yere gideyim.
Orada şöyle yaparsam şu menfaatim olur diye kalbe bir düşünce gelince,
hadisenin tamamı kalbe gelmeden o anda hemen kalbten atmalıdır. (Abdullah
Dehlevi Hz.)
Bizim
yolumuzda önce kalbin tasfiyesi denen masivayı (Allah’tan gayrıyı) unutmak, devamlı huzur ve agâhlık vardır.
Kalbin tasfiyesinden sonra, nefs tezkiyesi ile meşgul olunur. İstihlak,
izmihlal ve enenin kırılmasından ibaret olup, salike ben demek nerdeyse imkânsızdır.
Bu mertebe salik Rabb’inden razı, Rabb’i de ondan razı olur. Enenin fenası hâsıl
olur. Nefsi emmare mutmain olur. Kötü huylar ve haller yok olur. (Gizli şirk,
riya, gurur, kibir, öfke v.b) (Abdullah Dehlevi Hz.)
“Var isen yoksun, Yok isen varsın!”
Masivayı unutunca kalbin fenası hâsıl olur,
fiilerin tecellisi zuhur eder. Salik gayri ihtiyarı şöyle der:
Ben söylemeyince, sevgili söyle diyor.”
Nazardan gayriyet (ikilik) kalkınca, salik kendini O zan eder lisanı hal
ile şöyle der:
Bu sözü aşina olan kimse bilir.”
Salik bir varlıktan başkasını bilmez.
Her birinin rengi de bir ışık vermektedir.
Hepsi bir ışık olup, renkleri muhteliftir,
Ama bu sarı, o kırmızı söylemektedir.”
Fena, arzuların yok olmasından ibarettir.
Arzum var ise, arzu etmendendir.”
Huzur, cemiyyet ve tevhid-i vücud-i, kalb
latifesi seyrinde olur. Lakin enenin fenası izmihlal ve istihlak nefs latifesi
seyrinde vaki olur. Kırıklık ve yokluk salikin sermayesi olur. (Abdullah
Dehlevi Hz.)
Âşıklar için mezheb ve din yokluktur.” (Mevlana Hz.)
Benlik perdesi ebedi maşukun Cemal’ine
perdedir. Her kim ki bu perdeyi yırtarsa, O’nun Cemal’ini görür.
Sen benlik perdesini aradan kaldır Hafız.
Benlik ilahlıktır, yani benlikte Allah’u Teâla’ya
düşmanlık vardır. Kökünü kazımadıkça Allah’u Teâla’ya kavuşamazsınız.
“Kendiyle olmak küfür, olmamak ise dindir!”
Kalb de masivadan şuursuz hali olunca “fena” hâsıl olur. Şuursuzluk bilme
hali kalmayınca “fena ül fena” hâsıl
olur.
Bırak benliği O’na eresin.”
Ene-l Hak demek kolaydır. Enenin ayrılıp
gitmesi zordur.
Zor olan eneyi kendinden atmak.”
(Hace Ubeydullah Ahrar Hz.)
Kalb latifesi seyrinde “Tevhid-i Vucudi”,
nefis latifesi seyrinde “Tevhid-i
Şuhudi” zahir olur. Tevhid-i şuhuda enelik gider ve salik şöyle der:
O vardır dediler, sözü kestiler.”
Fenaya kavuşmanın alameti, salikin batınında
yokluğun zuhurudur. Salik efali ve sıfatları Hak Sübhanehu’ya aid görünce,
kendini âdem (yok) görür. Kendisindeki kötü haller ve huylar gayb olur.
(Abdullah Dehlevi Hz.)
Huzur ve inayet ehli, daima ilahi nurlarla şerefyab olmaktadırlar. Onlar
Allah’ın onlara ihsan ettiği nur üzerindedirler. (Muhyiddin-i Arabi Hz.)