Huzur-u Kurb Hakk'a Yakın Olmak
Hakk’ı şuhuda gelmişiz, aşk iledir sebatımız.”
Cenab-ı Vacib-ül-Vüdud’u uzak
biliyorsun, huzur edemediğin ondandır. Hâlbuki Vacib-ül-Vücud-u canın
içinde can gibidir. Ve afakı (dışı) bırakıp enfüsde (içde) bu huzuru bulup
mütmain olasın. “Biraz tefekkür, Yetmiş
sene ibadetten hayırlıdır.” Hadis-i şerifi bu meyle işaret değil mi? (İmam
Efendi Hz.)
Ve Nakşibendilerin bidayetleri (başlangıcı) turuk-ı sairenin nihayeti
(sonu) olduğu bu sırdandır. Hususiyle Hudanüvaze-i Saminin matlubu enfüste
karib ve tez buldukları ve tarikimiz vech-i has’dan terbiye olup. Asr ve
zamanında bu nimet pir-i azam ve mürşid-i mefham Efendimiz Hz. mahsus ve
münhasır olduğu ve bu cihetle diğerlerinden mümtaz bulunduğu. Ve tarikimizde
cezbe sülükten mukaddem olup salik-i sadıkları meczub-i salik olarak irşad-ı
halaika ve irşad için tasaddura (başköşeye geçmeye) layık oldukları. Ve “Tarikımız bir iraz bir ikbaldir”
denildiği sadat-ı kiramımızdan Hace Azizan Ali Ramitani Hz. “kenden ve peyvesten” (kopmak
ve bağlamak) buyurup olunan suale cevap verdikleri bu huzura erme ve matlub-u hakikiyi can içinde can gibi bilip,
huzuruyla karar ve temkin tutmak olduğunu bilip. Ve mütmain-ül-kalb olup, Hz.
Hakk’ı karib (yakın) bilip, O’nu taşrada aramaktan kurtularak,
“Hakk-el-yakin” mertebesine erip Huzur-u
Mevla ile pür-safa olasınız.
İş bu manalar vicdan ile bilinip vakıf oldukça, Cenab-ı Hakk’a hamd ve
şükür edip, itikad-ı zahirden ve şer-i şerifi garradan ayrılmayarak amil olup: “Ben insanın sırrıyım, insanda Benim
sırrımdır.” Buyrulduğu hadis-i kudsi Mantuk-u münifince, esrar-ı Hakk’ı
kimseye söylememek gerektir ve Huzur-u Hakk’dan ayrılmamak lazımdır. Esrar-ı
dil (kalp), her ne ise, yine dilde kalsın ve gönül huzur-u meallah ile zevk ve
telezzüz kılsın. (İmam Efendi Hz. Mek.)
“Ey Âdemoğlu!
Ben seninleyim, sen kiminlesin?” Hadis-i Kudsi’si ile “O arkadaşına: üzülme, muhakkak Allah bizimledir diyordu.” (Tevbe
40) ve: “Biz ona şah damarından daha
yakınız.” (Kaf 16) Bu ayeti kerimenin tevlinde, kibar-ı evliyadan sahib-i
tevilat Necmettin Kübra Hz. buyurmuştur: “Biz ona şah damarından daha yakınız”
burada nefsini en yakın şeye işaret edip, bunun Allah’u Teâla olduğu
bildirilmektedir. Buradan anlaşılıyor
ki, insan her istediğinde nefsini yanında bulduğu gibi, ondan daha yakin olan
Rabbini de her aradığında evveliyetle yanında bulur. Nitekim “Kullarım sana
Beni sorduğunda onlara söyle: Ben çok yakınım.” (Bakara 186) zeburda yazılır.
“Beni seven beni bulur.” “Şeyh Sadi Hz. Der: “Dost bana benden daha yakındır,
şu çok garip ben O’ndan uzağım. Nideyim, ne denir o kimseye ki, der: yar
kucağımda! Bense mehcurum.” (İmam Efendi Hz.)
Bazı
büyükler demiştir: “Aşırı yakınlık perdedir. Tıpkı çok uzaklık perde olduğu gibi,
Hakk bize şah damarından daha yakın olunca aramızdaki yetmiş bin perde
nerededir?” düşün anla, Allah seni
irşat eylesin. (İmam Efendi Hz.)
Her halinde, “Sensiz olarak Allah’la ol” ile amil olasın. Bizim
tarikatimizde meratip ve makamat yoktur. Ve tarikimiz bir ikbal ve irazdan
ibarettir. Hemen kurb-ı Hakk’ı bi-çun ve keyfiyetsiz bilerek huzur-u meallahtan
ayrılmamaya gayret edesin. Uluvi himmet (yüksek arzulu olmak) imandan olmakla
bu talep ve huzurunuzu ayn-ı vicdandır bilip, ali himmetli olup Cenab-ı Hakk’ı bilirim ve bulurum, belki
buldum deyu kendi batınına inanasın. Ve bu huzur-u tasdik edip, ehli huzur
olarak, sahib-i ihsan olasın. İhsanın karşılığı yine ihsan olduğunu bilesin. Ve
gönlün gayrı Hakk’dan hali kaldığı zaman müşahade ve vuslat zamanı olduğuna
“Hakk-el yakin” inanasın. Allah bize ve size ihsan eylesin. Âmin! (İmam Efendi
Hz.)
Âlemin bütün cüzleri, dünyada bulunan her şey âşıktır; her parçası, her
cüzü buluşma sarhoşudur. Ekmek kendini sana verdi, sen oldu! Neden böyle oldu?
Aşktan, istekten! Yoksa ekmeğin senin bedeninde can olmasına yol verirlermiydi?
Aşk, ölü ekmeğe bile can bağışlıyor; fani olan canını sana katıyor,
ebedileştiriyor! (Mevlana Hz.)
Belki sen kavuşursun, biz varmadıksa da.”