"Bu Kapı Yokluk Kapısıdır, Varlık Elbisesi İle Girilmez. Varmısın Ki, Yok Olmaktan Korkuyorsun. Yokluğu Görünce Yüz Çevirme Allah Aşkı Yokluk İe Bulunur!" (El-Aziz İrfan Ocağı)

Huzur-u Kurb Hakk'a Yakın Olmak

Huzur-u Kurb Hakk'a Yakın Olmak

Huzur-u Kurb Hakk'a Yakın Olmak;
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz hakkında, miraç gecesinde; “Yakın ol, Ya Muhammed” deyu taraf-ı ilahiden hitap sadır olmuş ve cezbe-i Rahmani gelip huzuruna celb edip zatına karib (yakın) kılmış ve mazhar-ı Hak olmuştur. Hamden lillahi vel minne ki, ümmeti hakkında dahi şerefi peygamberi olarak “Secde et ve (yalnızca O’na) yaklaş.” (Alak 19) emr-i Rabbani şeref sudur buyrulmuştur.  Yani: “Ey mümin ve salik-i Hak, secde eyle ki, bana yakın olasın.” Secde-i kurb ise, masivanın ve vücudun hayal ve tefekkürünü gönülden çıkarıp kalpte huzur-u meallahın devam üzere bulunması olduğu cümle evliyanın ittifakıyla bilinmiştir. O’na göre muamele eylemenizi ve zahirde halk’la muamelede oldukça batında huzur-u Hak’tan ayrılmamanızı tavsiye ederim! (İmam Efendi Hz.)                                              “Biz ki vücuda gelmişiz, dosta sücuda gelmişiz,                                     
Hakk’ı şuhuda gelmişiz, aşk iledir sebatımız.”
Tarikimiz “Âlem-i Emr” ve “Âlem-i Halk” itibarıyla iki adımdan ibarettir. Âlem-i Halk’tan olan vücut kaydından geçip, Âlem-i Emr’den olan kalp ve ruh cihetine teveccüh edip, ondan huzur-u Mevla ile olasınız, gaflete yol vermeyesiniz ve devam üzere huzur-u meallahı gönülde bulundurmaya gayret edip ayrılmayasınız. Ve bilesiniz ki, gönül gayrı Hak’tan boşalıp huzur ile olduğu zaman, müşahade ve vuslat zamanıdır. Bu nimetin kadrini bilip elden çıkarmayasınız. Ve ondan sonra demeyesini ki, “Hakk hani?” Ol ede sizi istila. Ve bu müjde ile mübeşşer olmuşlardan olasınız. Ve bu huzurun bir nefesini bile ganimet addedesiniz. Dünya ve içindekilerden, bir nefes huzur hayırlı olduğuna Yakin-i tam hâsıl edesiniz. “Hakk’la bir nefes hayırlıdır, dünya ve mafihadan.” Ve Zat-ı Hakk ve rızayı Mevla ve huzur-u meallah’dan başka maksudunuz olmasın. Zahiriniz emr-i şeriat tutmak ile tezyin, batınınız iş bu huzur-u meallah nuruyla tenvir eğlemeye gayret kılasınız. Ve huzurun devamını Cenab-ı Hakk’tan temenni eyleyesiniz. Ehl-i gaflette çok musahib olmayasınız. Daima kendinizi yok ve fani addedesiniz. (İmam Efendi Hz.)                                                           “Âşıklar ile yar olup et aşkı ihtiyar,                                                                                
Her kim ki âşık olmaya, olma onunla yar.”                                          

Cenab-ı Vacib-ül-Vüdud’u uzak biliyorsun, huzur edemediğin ondandır. Hâlbuki Vacib-ül-Vücud-u canın içinde can gibidir. Ve afakı (dışı) bırakıp enfüsde (içde) bu huzuru bulup mütmain olasın. “Biraz tefekkür, Yetmiş sene ibadetten hayırlıdır.” Hadis-i şerifi bu meyle işaret değil mi? (İmam Efendi Hz.)

Ve Nakşibendilerin bidayetleri (başlangıcı) turuk-ı sairenin nihayeti (sonu) olduğu bu sırdandır. Hususiyle Hudanüvaze-i Saminin matlubu enfüste karib ve tez buldukları ve tarikimiz vech-i has’dan terbiye olup. Asr ve zamanında bu nimet pir-i azam ve mürşid-i mefham Efendimiz Hz. mahsus ve münhasır olduğu ve bu cihetle diğerlerinden mümtaz bulunduğu. Ve tarikimizde cezbe sülükten mukaddem olup salik-i sadıkları meczub-i salik olarak irşad-ı halaika ve irşad için tasaddura (başköşeye geçmeye) layık oldukları. Ve “Tarikımız bir iraz bir ikbaldir” denildiği sadat-ı kiramımızdan Hace Azizan Ali Ramitani Hz. “kenden ve peyvesten(kopmak ve bağlamak) buyurup olunan suale cevap verdikleri bu huzura erme ve matlub-u hakikiyi can içinde can gibi bilip, huzuruyla karar ve temkin tutmak olduğunu bilip. Ve mütmain-ül-kalb olup, Hz. Hakk’ı karib (yakın) bilip, O’nu taşrada aramaktan kurtularak, “Hakk-el-yakin”  mertebesine erip Huzur-u Mevla ile pür-safa olasınız.

İş bu manalar vicdan ile bilinip vakıf oldukça, Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükür edip, itikad-ı zahirden ve şer-i şerifi garradan ayrılmayarak amil olup: “Ben insanın sırrıyım, insanda Benim sırrımdır.” Buyrulduğu hadis-i kudsi Mantuk-u münifince, esrar-ı Hakk’ı kimseye söylememek gerektir ve Huzur-u Hakk’dan ayrılmamak lazımdır. Esrar-ı dil (kalp), her ne ise, yine dilde kalsın ve gönül huzur-u meallah ile zevk ve telezzüz kılsın. (İmam Efendi Hz. Mek.)

“Ey Âdemoğlu! Ben seninleyim, sen kiminlesin?” Hadis-i Kudsi’si ile “O arkadaşına: üzülme, muhakkak Allah bizimledir diyordu.” (Tevbe 40) ve: “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 16) Bu ayeti kerimenin tevlinde, kibar-ı evliyadan sahib-i tevilat Necmettin Kübra Hz. buyurmuştur: “Biz ona şah damarından daha yakınız” burada nefsini en yakın şeye işaret edip, bunun Allah’u Teâla olduğu bildirilmektedir. Buradan anlaşılıyor ki, insan her istediğinde nefsini yanında bulduğu gibi, ondan daha yakin olan Rabbini de her aradığında evveliyetle yanında bulur. Nitekim “Kullarım sana Beni sorduğunda onlara söyle: Ben çok yakınım.” (Bakara 186) zeburda yazılır. “Beni seven beni bulur.” “Şeyh Sadi Hz. Der: “Dost bana benden daha yakındır, şu çok garip ben O’ndan uzağım. Nideyim, ne denir o kimseye ki, der: yar kucağımda! Bense mehcurum.” (İmam Efendi Hz.)

Bazı büyükler demiştir: “Aşırı yakınlık perdedir. Tıpkı çok uzaklık perde olduğu gibi, Hakk bize şah damarından daha yakın olunca aramızdaki yetmiş bin perde nerededir?” düşün anla, Allah seni irşat eylesin. (İmam Efendi Hz.)

Her halinde, “Sensiz olarak Allah’la ol” ile amil olasın. Bizim tarikatimizde meratip ve makamat yoktur. Ve tarikimiz bir ikbal ve irazdan ibarettir. Hemen kurb-ı Hakk’ı bi-çun ve keyfiyetsiz bilerek huzur-u meallahtan ayrılmamaya gayret edesin. Uluvi himmet (yüksek arzulu olmak) imandan olmakla bu talep ve huzurunuzu ayn-ı vicdandır bilip, ali himmetli olup Cenab-ı Hakk’ı bilirim ve bulurum, belki buldum deyu kendi batınına inanasın. Ve bu huzur-u tasdik edip, ehli huzur olarak, sahib-i ihsan olasın. İhsanın karşılığı yine ihsan olduğunu bilesin. Ve gönlün gayrı Hakk’dan hali kaldığı zaman müşahade ve vuslat zamanı olduğuna “Hakk-el yakin” inanasın. Allah bize ve size ihsan eylesin. Âmin! (İmam Efendi Hz.)                                                                             

Âlemin bütün cüzleri, dünyada bulunan her şey âşıktır; her parçası, her cüzü buluşma sarhoşudur. Ekmek kendini sana verdi, sen oldu! Neden böyle oldu? Aşktan, istekten! Yoksa ekmeğin senin bedeninde can olmasına yol verirlermiydi? Aşk, ölü ekmeğe bile can bağışlıyor; fani olan canını sana katıyor, ebedileştiriyor! (Mevlana Hz.)

“Aradığın hazinenin nişanını verdim sana,                                            
Belki sen kavuşursun, biz varmadıksa da.”      
Huzur-u Kurb Hakk'a Yakın Olmak

ÇIKMIŞ KİTAPLARIM;


  Allah Aşkı Kutbül Aşk Kitabı

RESİME TIKLAYIP ULAŞABİLİRSİNİZ

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski